25 Nisan 2012

Aşkın Sıradanlığı / Tiyatro Oyunu


Nazi Almanyası öncesi başlayan ve bir üniversitede öğrenci olan Yahudi asıllı Hanna Arendt ile felsefe profesörü Martin Heidegger arasında geçen gerçek aşkın öyküsü. Ancak bu ilişki tüm özgün fikirleri ve yaratımlarına rağmen Hanna Arendt’in hocası ve aşığı Heidegger’in gölgesinde değerlendirilmesine neden olur ve tüm hayatını etkisi altına alan bir lanete dönüşür.... Oyunun konusu kısaca bu… Ama gerçekten çok etkileyici duyguları harekete geçiren sizi aşkın bilinmezliğine acizliğine yanlış yapma lüksüne götüren bir oyun. İşte aşkın sıradan olmayan hali de aşkın içinde olunca bütün aşırıklıkların sıradan hale gelmesi de oyunun ismini vermiş...
 Oyunculuklar şahane dekor şahane sürükleyicilik şahane kurgu şahane… Tarihi bir dönem anlatılırken bir de aşk hikayesi ustalıkla yerini alırsa tadından yenmez ya hani bu da öyle bir oyun… İzlerken seyirciye karakterler hakkında ve oyunun gidişatı hakkında düşünme payı bırakıyor böylece daha da içinde olabiliyorsunuz… Mükemmel esas oğlan mükemmel esas kız ve onların mükemmel aşkları yok bu sefer her şey gerçek ve bir yerinden hatırlayacağınız bir hikaye eğer aşık olmuşsanız tabii:) Rastlarsanız izleyin mutlaka

Yerin Altında / Tiyatro Oyunu

Bir kitabı bir filmi özellikle bir tiyatro oyununu yarım bırakmaktan nefret ederim ve çoğu zaman yarım bırakmam ama bu oyunda ilk perdeye bile zor katlandım. İlk perde sevişen bir çifti gören kadının "Çüüüüşşşşş!" diye bitmesiyle sona erince kendimi dışarı attım... Sanırım bu kadar kötü bir yarım oyun bir daha görmem... Bütün oyun yeraltındaki bir sığınakta geçiyor ve bir çift dışardaki tehlikeden ve kızlarından bahsediyorlar. Dışarıda ne olduğu belirsiz birşey (ki oyun sonuna kadar ne olduğu belli olmuyormuş entellüktel dünyaya gönderme yapıyormuş vs) var ve ondan korkup duruyorlar, bolca uzun uzadıya saçmalıyorlar..İçki içiyorlar kafayı buluyorlar meyhane şarkıları söyleniyor uzun uzun... Ayy saatlerce bunu mu izlemeye geldim dedim çıktım gittim pişman değilim:) Bence gitmeyin ama giderseniz de beğenen desin ki yanılmışsın oyunun şusu güzel...Ben de bileyim...

Anam Bacım Avradım / Tiyatro Oyunu


İzmir den gelen koca genç bir ekip. Oyunda İzmir yansımaları kulağa hoş geliyor… Kadına şiddet ve baskıyı anlatan komik, dramatik bir oyundu Anam Bacım Avradım… İlk perde oldukça sürükleyici ve orijinal bir anlatıma sahipti… Başrol oyuncusunun replikleri bana bir zamanlar bolca izlediğim Sıdıka yı hatırlattı… Ama ikinci perde de işler çığırından çıktı… İlk perdenin orijinalliği düşündürmesi yerini klasik Türk filmi durumuna getirdi oyunu… Kocasından şiddet gören aldatılan kadın dul başına yaşamaya kalktığında hemen tecavüze uğrar ve kötü yola düşer… Oyunun başındaki o konuşmalarından zeka fışkıran kız gitti yerine garajda tecavüzcü coşkun u bekleyen Hülya Avşar geldi sanki…  Esas kızın en yakın arkadaşı ve genel evdeki şu turuncu peruklu guy rolündeki oyuncu en çok alkış alan karakterlerdi. Onlara özellikle dikkat:) Ancak sahnenin aşağısına geçip orada bir hikaye anlatılırken esas kızın sahnede onları izlerken arada dönüp perde arkasındakilerle iletişim kurmaya çalışması ne derece profesyonellik bilemedim... Kızlar korosunda da baştaki kızda da daha şarkı söyleme başlamadan ayakta beklerken yanındakiyle konuşması dikkatimi dağıttı doğrusu... Çok oyuna çıkmanın onlar için bıkkınlığı mı bilemedim ama hoş değildi...İlk perdeye gidin eğlenin gülün coşun ikinci perdede beklentileri düşürün mutlu olun…İyi seyirler

Dönüş yazısı


İhmal ettim seni blog. Hem de ihmal ettiğimi bile bile lakin kendime göre haklı sebeplerim var. Tam diyordum ki her şey yoluna giriyor hatta ufaktan şımarmaya bile başlamışken hayat iki tokat attı kendime getirdi yeniden… Gerçekleri herkes görmek ister ama bu sefer bana ağır geldi doğrusu... Hayallerim, kitaplarım ve ben kadim dost yalnızlığın kapısını çaldık girdik içeri. Bu sefer daha sıcak karşıladı her zamankinden sanırım uzun süre misafir kalacağız orada…Çıktığımda aynı ben olur muyum bilmiyorum ama şimdilik durumum böyle… Gereksiz laflar çok ettim şimdiye kadar biraz susup arayı kapatacağım bu sefer. Şimdi susayım ve hayallerim konuşsun yeni yazılarımda….

24 Mart 2012

Ben Efsaneyim ( I'm Legend) / Film


Yeni yeni gıcır gıcır pırıl pırıl HD filmler aldım geldim kendime ve filmlerin tadına varıyorum. İlk seyrettiğim film Ben Efsaneyim oldu… Keşke ondan başlamasaydım zira gece gece beni biraz az biraz :) tırstırdı. Daha önce seyretmiştim bu filmi ama birkaç sahnesi dışında unutmuşum… Meşhur bir film zaten çoğu kişi izlemiştir diye düşünüyorum ama izlemeyenler de mutlaka izlesin. Uzun bir film olmasına rağmen nasıl bitti anlamıyorsunuz… Filmin konusu ise kanseri yenmek için bulunan bir virüs bütün Dünya insanlarının yüzde 90 ını hasta eder ve öldürür kalanların çok azı da bağışıklıdır diğer kısmı da vampire dönüşüp onları yemeye çalışır. Kahramanımız da koca şehirde köpeğiyle yaşayan bir adamdır… Daha fazla anlatmayayım. New York ta tek başına yaşamak durumu bile izlenesiydi:)

Once / Film


Yazacaklarım birikti ama vakit bulup başına geçemedim. İşte başlıyorum bu filmle… Once düşük bir bütçeyle çekilmiş basit bir senaryosu olan bir film. Süpürge tamircisinde babasıyla beraber çalışan bir genç adamla annesiyle ve çocuğuyla yaşayan bir genç kadının müzik tutkularının birleşmesiyle başlıyor ve bir albüm yapmak için çabalıyorlar… Sonuna kadar pek bir şey olmasa da aradaki duygular küçük küçük ayrıntılar sıkılmadan izlemenizi sağlıyor müzikler de güzel… Rastlarsanız izleyin ama özel olarak önerdiğim bir film değil doğrusu… Bana hatırlattığı güzel anılarım  olduğundan daha fazla sevmiş olabilirim ama:)

17 Mart 2012

Gran Torino / Film

Gran Torino… Imdb’de 8.3 puan alması dolayısıyla seyredeceklerim arasına girdi… Gran Torino yu adamın adı sanarak otomobil konusundaki cahilliğimi bir kez daha test ettim. Çünkü Ford marka bir otomobildi filmde kendisiJ Hikaye bir banliyoda yaşlı bir adamın karısının cenazesiyle başlıyor. Yaşlı adamın iki oğlu ve onların ailesi tanıtılıyor kısaca… Yaşlı adama bakış şekilleri onun huysuz oluşu ve babalarından kopuklukları… Yaşlı adam yani Walt yani Clint Eastwood Kore de savaşmış, ırkçı, huysuz, kendi değerleri olan, karısına aşık bir adam… Daha sonrasında ise yan komşuları ile ilişki içine girmek zorunda kalıyor ve hikaye başlıyor… Böyle anlatınca çok ilgi çekici bir senaryo olmadığını düşünseniz de filmdeki gerçekçilik duygusu insana geçiyor. Tabi ki burada Eastwood’un muhteşem oyunculuğu çok etkili… Kademe kademe bir yaşlı insanın nasıl bir ruh halinde olduğu ustalıkla insanın gözüne sokmadan anlatılıyor. Sadece huysuz ihtiyar deyip geçilen bir adamın ne olduğunu görebiliyorsunuz… Özellikle oğullarıyla olan ilişkisi sanırım birçok baba oğul ilişkisini yansıtıyor ve dokunaklı…Az bütçeli, sade bir senaryosu olan, Eastwood dışında dişe dokunur bir oyuncusu olmayan, Eastwood’un kendi yazıp kendi yönettiği kendi oynadığı ama insanı etkileyen bir yapısı olan izlenesi bir film diyebilirim Gran Torino için…

Paintball / Film


Rastgele aldıgım filmlerden biriydi Paintball… Afişinden içi şiddet dolu bir paintball oyunu olduğunu düşünsem de belki enteresan bir filmdir diye alıp seyrettim. Ama maalesef şans vermeme acımadan zamanımı katletti bu film… Otel serisini izleyen varsa onun yolundan ilerlemeye çalışan amatör bir filmdi. Paintball oyunu oynamaya gelen 2 grubun insan avcıları tarafından teker teker katledilmesi ve asıl bu insan avcılarının oyunu haline gelmesini anlatan bir film… 
Hay Allah yine kötü bir senaryo eşliğinde bolca kan revan göreceğim derken isabet ki kanlı sahneleri sözde avcının ısıya duyarlı ya da gece görüşü (tam hatırlamıyorum) gözlüğüyle siyah beyaz görüyoruz filmde. Yani bol bol vahşi cinayetler insanı iyice kusturmayan bir şekilde sunuluyor. Sanırım tek iyi tarafı buydu. Klasik korku vahşet filmlerinin amatör bir taklidi diyebilirim film için… Zamanında korku filmlerinden başka bir şey seyretmeyen biri olarak bu alanda Uzakdoğu yapımlarını önerebilirim. Amerikan korku filmlerini yer yer komik bulan biri olarak bu Japonların bu konuda sağlam filmleri olduğunu söyleyebilirim. Tabi sinirleriniz sağlamsa:)

10 Mart 2012

Hayat Ağacı ( The Tree Of Life) / Film

İşte yeni bir film daha... Hayat Ağacı...Bugünlerde sıkça adını duyduğum için seyretmek ihtiyacı duydum...Ama ne desem bilemedim şimdi... Kendi içinde mesajları olan sanat filmi mi? Entellektüellerin sevdiği bir film mi? Neyse o olsun ama hayatımda bu kadar kötü film çok az seyrettim hatta bu ikincisi diyebilirim... Ben ki en durgun filmleri bile sonuna kadar izleyip vermek istediği mesajları merak ederim ve kolay kolay sıkılmam. Bu filmde resmen patladım...Dikkatle izledim dinledim vermek istediği mesajları anlamaya çalıştım ama bi yere kadar yahu... Baskıcı baba anne aşkıyla büyüyen oğlanlar, hayatın herşeyin dünyanın çok temiz başlaması sonra yavaş yavaş kirlenmesi...Hepsini anladık tamam ama bu kadar uzatmaya yavaşlatmaya ne gerek vardı... Resmen beynim yavaşladı izleye izleye:)Çok kötüydü çok... İzleyip de beğenen varsa lütfen yazsın şurasını beğendim diye zira neden bu kadar çok konuşuldu hiç anlamadım...

Adab- ı Aşk * Selin Özkok Karacehennem / E-Kitap

Belki biliyorsunuzdur Selin hanımı... Tv'de programları var ve sık sık gündüz programlarına da çıkıyor. Telefon bağlantılılarıyla evliliğinde ilişkisinde sorun yaşayanlara bir nevi danışmanlık yapıyor telefonla ve cevapları  psikologların ( ki kendisi psikolog değil) aksine daha gerçekçi ve uygulanınca direkt sonuç alınan türden:) Sık sık kitabının ismini söylüyor hepsini orda yazdım tarzı:) Ben de merak ettim bilgisayarımın başına oturdum ideefixe den ilk e kitap siparişimi vermiş oldum... Hemen e kitap okuyucuma yükledim... Kargo beklemeden kargo ücreti vermeden 8.5 Tl ye kitabım anında elimde oldu:) Çok sevindim hemen okumaya başladım tabi ki:)

Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun / Tiyatro

Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun ismiyle yazarının bir Türk kadını olmasıyla oldukça dikkatimi çekmiş beni heyecanlandırmıştı biletini alırken… Oyun bir slayt gösterisiyle başlıyor ve bir küçük kızın çocukluğundan beri gelin olma evlenme sevdası üzerine oyunlar oynamasını anlatıyor kısa bir süre… Daha sonra 4 kadın oyuncu farklı kocaların (yakışıklı koca, kasap koca, gariban koca, cüce koca…) karıları olmalarını teker teke çıkıp kimi zaman acıklı kimi zaman komik hikayeleriyle anlatıyorlar…

Başkalarının Hayatı (Des Leben Der Anderen) / Film


Daha filmin etkisindeyken yazayım istedim… Parça parça seyretmeme rağmen etkileyiciliğini kaybetmeden dokundu bana film… Film 1984 Doğu Almanya’da geçiyor ve Berlin Duvarı henüz yıkılmadan önceki baskı ortamını düşünce özgürlüğüne vurulan baltaları otorite güçlerin nasıl güçlerini kötüye kullandığını anlatıyor. George Orwell’in 1984’ünün gerçek hali sanki… Düzene bağlı bir yazarın izlenmeye dinlenmeye başlamasıyla başlıyor film… Hem de düzene ölümüne bağlı bir “gri adam” tarafından… Ama her şey zamanla değişiyor… Dürüst insanların dünyasında her şey kötüye giderken bile bir ümit olduğunu anlattı bana bu film bir bakıma… ve varken varlığı hissedilmeyen ama yokken hasretle beklenen özgürlüğün ne demek olduğunu… Bol ödüllü bu filmi izlemeyi sakın unutmayın… Başlarda konsantre olmayı başarırsanız çok şey katacak…

8 Mart 2012

Tek Kişilik Şehir / Tiyatro

Bu sefer yazıma başlarken kadrodakilerin isimlerini paylaşmıyorum..Sanırım böyle daha iyi olacak...
Bugün paylaşacağım oyun Tek Kişilik Şehir.. Tiyatro salonuna ilk girdiğimizde boş bir sahne yerine bir lokantada yemek yiyen insanlar karşılıyor seyirciyi. Daha oyun başlamadan 3 tane oyuncunun yemek yemesini seyrediyorsunuz. Ancak bunun vermek istediği bir mesajı vardır diyerek biraz daha dikkatli baktığımda masaların tek kişilik olduğunu fark ettim. Tek sandalye olan masalarda 3 tek kişi birbirine sırtını dönmüş yemek yiyiorlardı. Ne kadar acıklı... Tek başına yemek yemekten nefret eden biri olarak oyunun vermek istediği ön mesajı almış olduğuma karar kıldım:) Vee oyun başladı...

29 Şubat 2012

Artist (The Artist)/ Film

Oscar ödüllerinden önce seyrettim bu filmi imdb puanının yüksek olmasını istinaden. Ama yazımı yazmadan oscarları topladı bile:) En iyi film, en iyi erkek oyuncu, en iyi yönetmen, en iyi müzik.. Hatırladıklarım bunlar daha varsa uyarın:) Sessiz film olması dolayısıyla açıkcası ne beklediğimi bilemiyordum. Hatta sıkıcı olduğunu düşünüyordun izlemeyen çoğu insanın düşündüğü gibi. Ama bu film çok nadir bir pırlanta gibi parlıyor diğer filmlerin arasından.. Yeni çekildiğini hiç anlamıyorsunuz eski dönemlerde yaşayan insanların duygusal dünyasını saflığını yansıtıyor. Şu klasik Amerikan bencilliğini, kaba diyalogları içermemesi artı bir değer olarak karşımıza çıkıyor.. Çok sakin çok naif bir o kadar gerçekci bir film..Filmde gereksiz hiçbir olay hiçbir ayrıntı yok. Çok düşünülmüş çok rafine edilmiş bir akışa sahip..Nasıl derler kalburüstü bir o kadar sade bir film.. Mutlaka izlenmeli..
En iyi erkek oyuncu ödülünü alan başrol oyuncusunun da şimdiki zamanda yaşadığına inanmak zor oldu benim için:) O kadar eski dönem erkeklerine benziyor ki Oscar töreninde bile sanki eski filmlerden çıkıp gelmiş gibiydi.. Demet Akalın'ın filmi beğenmeyip parasını geri istemesine bakmayın izleyin:)

23 Şubat 2012

Çizmeli Kedi (Puss in Boots)/ Film

Bunalımda mıyım neyim sürekli film seyreder oldum:) Yine neşe bulmak amacıyla bu filmi ele geçirdim. Animasyonlar hiç beni şaşırtmaz hep neşelendirir hep zekicedir diye düşünüyorum ama bu film daha çok çocuklar için kanımca. Haraketli renkli neşeli ama değişikr bir senaryo ya da zekice espriler, mimikler yoktu bu sefer.. Meraktan almıştım zaten bu filmi ve 3D izlemek tabi ki daha keyif alınmasını sağlayabilirdi..
Son izlediğim filmlerden çok zevk almadığım yazılarımdan anlaşılıyordur sanırım.. Yine sadık yarime kitaplara dönme vaktidir sanırım:)

Batman Kara Şovalye (The Dark Knight) / Film

Batman hastalarının olduğunun farkındayım ama açıkcası ben bu filmde kendime göre birşey bulamadım. Imdb den yüksek puanlar almış ancak sanırım filmin diğer serileri içinde en iisi bu film. İki saat 20 dk sürüo aşağı yukarı ve filmin zamanını bildiğimden anlaşılıyor ki sıkıldım.. Türkçe dubjlaj mı kötüydü yoksa başka batman filmi izlememiş olmam mı etkiledi bilmiyorum ama senaryoyu bi yere koyamadım bağdaştıramadım. Dağınık dağınık konuşmalar olaylar ve bolca efekt vardı.. Sevmedim sevemedim:)

Arka Pencere (Rear Window) / Film

Yine eski filmlerden biri.. Arka pencere 1954 yapımı..Yine film tek mekanda geçiyor. Sanırım az bütçeli film için yöntemlerden biri bu. Bacağı alçıda olan adam 7 hafta sürecek istirahatinda penceresini mesken tutmuş ve karşı pencerelerdeki komşularının hayatlarına dürbünü ya da fotoğraf makinesiyle misafir oluyor. Film çok renkli sanırım renkli filmler yeni yapılmaya başlanmış adeta resim gibi bir apartman pencereleriyle karşılaşıyorsunuz ilk başta.. Hatta film öyle başlıyor ki komedi filmi filan sanıyorsunuz. Yanlış anlamayın diyaloglardan filan değil görüntü öyle bir izlenim uyandırıyor. Sonrasında ise film bir tür gerilim polisiye tarzı bir filme dönüşüyor ama ben film boyunca sürekli ciddiyetin tersine döneceğini bir yerlerden burnunu kıvıran tatlı cadının çıkacağını umdum:) Şimdiki zamanın sıradan hikayelerinden  o zamanın gerilim hikayelerinden biri bu film. Ama meraklanıp izledim doğrusu sıkılmadan.. Ha izlemeseniz de olur pek birşey kaybetmezsiniz Grace Kelly 'nin ( şu afişteki hatun) güzelliğini seyretmek dışında..

22 Şubat 2012

12 Öfkeli Adam (12 Angry Man) / Film

Eski siyah beyaz filmleri sıkıcıdır diye hiç seyretmezdim. Artık fikrim değişti. 12 Öfkeli Adam siyah beyaz ama görüntü çok net. Ayrıca film tek bir odada geçtiği için fazla renge ihtiyaç duymuyorsunuz:) Tek odada geçiyor diye sıkıcı sanmayın. Çünkü bu oda şu mahkemelerde suçlu suçsuz diye karar veren meşhur jüri odası..Babasını öldürmekle suçlanan bir gencin idama mahkum edilsin mi yani suçlu mu veya suçsuz mu olduğuna karar verecekler. Film böyle başlıyor. Hatta hiçbir mahkeme sahnesi gösterilmiyor ki işime geldi. Çünkü avukatların saatlerce bağırarak birşeyler savunmalarını ve en sonunda kazanmalarını anlatan Amerikalı filmlerden bıkkınlık gelmişti. Her seferinde bu filmlerde jüriye müthiş bir savunma yaparlar ve jüri odaya girer çıkar en baştaki adam kalkar ve "Guilty" der ve Avukat ve eşrafı zafer kazanır filan.. Ama bu sefer( ki bu eski bir film ) o donuk bakışlı (!) jüriler bir odaya girerler karar vermek için ve film başlar..

21 Şubat 2012

Kung Fu Panda / Film

Dram dram derken sonunda bir animasyon filmi izlemeye karar verdim. Imdb nin benim için seçtiği başka bir film daha..Kung Fu Panda..Animasyonu çok severim ama seçerek izlerim. Çünkü bazıları gerçekten aptalca olabiliyor. Bu filmden de çok ümidim yoktu açıkcası ama beni yanılttı.. Çok şirin çok tatlı çok şeker çok bıdıbıdı bir pandanın kung fu hayranlığıyla başlayan film çok güzel bir içindeki gücü keşfet mesajıyla devam ediyor..Çocuklara büyüklere güzel mesajlar veriyor. Ama burası çoğu filmin klasik tarafı. Bu filmde en dikkat çeken şey pandanın mimikleri hareketleri animasyonla yaratılamayacak kadar gerçek görünüyor:) Amerikalılar yapıyor bu anime işini vesselam. Ayrıca panda çok esprili çok komik. Herşeye gülmeyen burun kıvıran ben deniz bu filmi yüzümde bir gülücükle izledim...Neşelenmek umut dolmak eğlenmek isterseniz ailecek ya da sevgilinizle izleyin. Bazı filmler yalnız izlenir bazıları da kalabalık. Bu kalabalık seyredilecek olanlardan.. Ha bu arada ikincisi de varmış..

Bir Ayrılık (Jodaeiye Nader az Simin )/ Film

Elimdeki filmlerden bir film daha izledim akşam saatlerinde.. Özlemişim seyretmeyi..Bu aralar çok yoğundum ama bir iki günü kendime ayırmaya karar verip kitap film ne varsa okuyor izliyorum. Bir Ayrılık da bunlardan biri.. Yine bir dramaydı..İran da yaşayan bir karı kocanın ayrılık hikayesi diyebiliriz..Kadın yurtdışına çıkmak İran dan kurtulmak istiyor çünkü 11 yaşındaki kızının daha iyi şartlarda büyümesini istiyor ancak kocası alzehimer (böle mi yazılıyordu:)) olan babasını bırakmak istemiyor. Kadınla erkek arasında yurtdışına gitmek dışında sorun yok o yüzden kadının açtığı boşanma davası da sonuçsuz kalıyor. Kadın bir süreliğine annesinin evine gidiyor kız da babasıyla kalıyor. Adam işteyken evdebabasına bakması için bir kadını tutuyor ve olaylar başlıyor aksilikler oluyor.. 

20 Şubat 2012

Amerikan Güzeli (American Beauty)/ Film

Kitabım gitmiyor gitmek bilmiyor. O yüzden yarım bırakacağım pek adetim olmasa da bu sefer.. Yeni kitabıma geçeceğim yoksa kitapla ilgili birşeyler yazmam mümkün olmayacak onu fark ettim:) Neyse efendim yeni kitabımı bitirene kadar haftasonumda uğraştığım film macerasını paylaşmak isterim. 
Lise dönemimde herkes hangi filme gidelimdiye bana sorarken şimdi filmlerden sinemalardan bi haber olduğumun farkına vardım şu işe bi el atayım dedim. Çünkü aylardır sinemaya gitmiyordum.. Divx filmler çıktı çıkalı da açıkcası sinemada o kadar insanla kıpırdamadan seyretmek yerine yayıla yayıla evcağımda seyretmek güzel geliyor..Ancak filmci:) ye gittiğimde de afişini beğendiğim filmleri alıyordum ki çoğu basmakalıp sonunu tahmin edebileceğiniz filmlerden oluşuyordu. Neyse beyazperde.com ve http://kedilervekitaplar.blogspot.com/2012/01/insan-senlendiren-20-film.html  blogundan bakınmaya başladım.

19 Şubat 2012

Barış / Tiyatro

İki hafta aradan sonra bilet bulup bu haftaki tiyatro oyununa gidebildim. Bahtiyarım mutluyum neşeliyim sevinçliyim. Hadi bakalım neymiş neyin nesiymiş bu oyun
Oyuncular

ALİ FUAT DAVUTOĞLU
ZAFER GÜLLÜ
BİLAL GÜRDERE
SABRİ ÖZMENER
MURAT GÖKÇER
AHMET BURAK BACINOĞLU
MİTHAT ERDEMLİ
ÖZGÜR KEÇECİ
KEMAL OKAN ÖZKAN
AYLİN DİNÇ
AYŞE SİMGEM BAYKARA
DERYA ŞENOL
BAŞAK GÜLEÇ
DEMET KIZILAY
İPEK DEMİR
ARDA SAYGIN
DERYA CAN
HASAN İRFAN BUZCU
MURAT KESİM
ENGİN YAMAN
ÖZGE DENİZ ASYALIOĞLU

4 Şubat 2012

Rab Şeytana Dedi Ki / Tiyatro

Son gittiğim oyunu en sonunda yazabiliyorum.Önce her zamanki gibi bilgileri vericem..

yazan: nihat asyalı
yöneten: prof. m. bozkurt kuruç
dekor tasarım: h. güven öktem
giysi tasarım: esra selah
işık tasarım: zeynel işık
müzik(düzeni): cem idiz
dans (düzeni): cihan yöntem
yönetmen yardımcısı: sinan pekinton
asistanlar: batuhan yalçın, günay sattarova
sahne amiri: belma aslangiray
kondüvit: taner eser
süflöz: havva evirgen
işık kumanda: serkan özdemir
dekor sorumlusu: ender ünver
aksesuar sorumlusu: hüseyin kutum

rol dağılımı:

buğra koçtepe, sinan pekinton,durukan ordu, fatma öney, serhat elifer, dilber evrim alev bağcı, gülden çelen
hakan töngülüs, nurcihan ergün, ozan hikmet özcan, özlem sayın, perran vurdum, alican güçoğlu, ecmel is
yağızhan danış, yusuf ozan demirbaş, serap odabaşı, seray uygun

orkestra

ayşe gülüm sürmen, fethi günçer, zafer gerdanlı, gökhan över

konu:
mitolojide ve kutsal kitaplarda yer alan sysphos ve sabreden eyüp öykülerinden oluşan müzikli danslı ve şarkılı bir oyun

E Kitap Okuyucusu

Uzun zamandır yazamadım..Farklı bir meşguliyet içine girdim ve artık herşeye çok az zaman ayırabiliyorum..Kitabımı okumakta da durma noktasına geldim ama vazgeçmiş değilim bitireceğim tabi ki:) 
Ancaak daha güzel haberlerim de yok değil. İlk çıktığı zamandan beri takipçisi olduğum ekitap tan bir tane de ben edindim.. Şu an onunla uğraşma dönemindeyim. Çok hafif birşey öncelikle ve içinde 5 kitap hediyesiyle geldi. Yaklaşık 10 tane de ben yükledim şimdi içinde bi sürü kitap var:) Şimdiden okuma listem hazır. Tabi elimdekileri bitirmem lazım:) O zamana kadar ders çalışırken elimin altında olmasını istediğim dökümanları yükledim ve büyük kolaylık oluyor. Bir de müziklerimi yükledim ohh keyfime değecek yok. 
Ben çözene kadar biraz zaman geçecek ama iyi ki almışım. Kitaplardan geçilecek yer kalmayınca bu alet tam bir kurtarıcı oldu bana açıkçası. Sayfa geçişlerini bilgisayar kadar hızlı bekleme hatasına düştüğüm için biras hayal kırıklığı oldu ama e ink teknolojisinde sanırım şimdilik bu yavaşlık şart...
Umarım e kitaplar daha yaygınlaşır da herkes bunlardan birini edinir. Tabi kaç kişi kitap meraklısı o da ayrı mesele. Sosyal mesaj verme amacım yok ama şu ideefixe deki ekitaplar orjinal kitap fiyatlarında.. Bu ne saçmalık hiç anlamış değilim. Kağıt baskı ücreti yok dağıtım ücreti yok ama normal kitaplardan çok az ucuz. Bence bu da ekitapların yaygınlaşmasını engelliyor. Orada bir saçmalık var. Ama artık kütüphanem elimin altında ha bir de satranç ve sudoku oyunları var kısacası hep elimde bu aralar.

18 Ocak 2012

4'ün Kuralı * Ian Caldwell & Dustin Thomason / Kitap

"Sırrı korumak adına ilk cinayet 500 yıl önce işlenmişti.

Zamanın ötesinden günümüze uzanan entrikalar, göz kamaştırıcı bilimsel araştırmalar ve muhteşem bir hayal gücünün bileşimi: 4'ün Kuralı

Mezuniyetlerine çok az kalmış olan iki öğrenci -Tom Sullivan ve Paul Harris- Hypnerotomachia Poliphili'nin gizemli mesajlarını çözmek üzeredirler. Üzerinde çalışan herkesi hipnotize etmesiyle ünlü 500 yıllık Hypnerotomachia, Tom Sullivan'ın babasını da aynı şekilde etkilemiş ve adam bu konuyu saplantı haline getirmiştir.

Tom ve Paul, yüzyılların sırrını çözmek üzereyken hiç beklenmedik engellerle karşılaşırlar. Ancak, iki arkadaşın bulduğu eski bir güncede, o tarihi Rönesans elyazmasının sayfaları arasında gizli bir mezarın yerini gösteren şifreler olduğu anlaşılır.

Bu son ipucu, iki arkadaşı Hypnerotomachia'nın garip dünyasına; unutulmuş bilgeliğin, inanılmaz cinsel zevklerin ve korkunç bir vahşetin yer aldığı o dünyaya iter... "


-Publishers Weekly- 

16 Ocak 2012

Profesyonel / Tiyatro


 Vee bir tiyatro oyununa daha gittim. Elimdeki kitabı bir türlü bitiremedim ama tiyatro oyunlarıyla arayı kapatmaya çalışıyorum... Salondan girince buz gibi havayı geride bırakıp sıcacık tiyatro sahnesiyle dekoruyla karşılaşmak yağmur yağarken elinde kahveyle pencere kenarında kitap okumanın verdiği huzuru veriyor... Öncelikle oyunun dekoruna bayıldım eski bir sandalye eski kitaplık ciltler dolusu kitaplar eski bir daktilo deri koltuk pencereden görünen manzara bile çok gerçekçiydi. Oyunun geçtiği oda bir tiyatro dekoru değil yaşanmış bir oda duygusunu veriyordu.. Sonra ışıklar kapandıı ve sahne...

10 Ocak 2012

Yanık / Tiyatro

2011 Tiyaro sezonunda İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı olarak Cem Emüler 'in yönetmenliğinde Türkiye prömiyeri yapılmış tiyatro oyunudur. 
Oyunun yazarı Wajdi Mouawad 
Çevirmeni: Cem Emüler'dir.
Yönetmen Yardımcısı: Tansel Öngel 
Dekor Tasarımı Ali Cem Köroğlu 
Giysi Tasarımı: Gülhan Kırçova 
Işık Tasarımı: Akın Yılmaz 
Müzik: Koray Kahraman 
Dramaturg: Egemen Arslan
Oyuncular: Emel Göksü Keleş, Fatma Öney, Murat Karasu, Tansel Öngel, Iraz Yöntem, Gökçe Erinç, Veda Yurtsever İpek, Atilla Can Çelebi, Fatih Sarı, Vedi İzzi.
Oyun Konusu: Erkek egemen değerlerin hakim olduğu, savaşların yaşam biçimine dönüştüğü, işgal edilmiş topraklardan koparılmış mültecilerin kamplarda yaşamak zorunda kaldığı bir coğrafyada, çocuğundan koparılmış bir kadının, diğer iki çocuğunun hiç tanımadıkları babaları ve varlığından bile haberdar olmadıkları ağabeylerini bulmaları için planladığı yolculuğu konu almaktadır. Böylece ikizler geçmişlerindeki korkunç sırrı keşfederlerken, annelerinin ve genel olarak Ortadoğu coğrafyasının kan, acı, yoksulluk, cehalet ve öfkeyle yoğrulmuş hayatlarıyla yüzleşirler.

9 Ocak 2012

Genç Osman / Tiyatro

Yazan: Turan Oflazoğlu
Yöneten: Şakir Gürzumar
Yönetmen Yardımcısı: Murat Gökçer, Asuman Bora
Dekor Tasarım: Sertel Çetiner
Giysi Tasarım: Gülümser Erigür
Işık Tasarımı: Şükrü Kırımoğlu
Müzik: Can Atilla
Koreograf: Handan Ergiydiren Özer
Sahne Amiri: Yaprak Lale Gökdağ
Kondüvit: Ömür Açıkalın
Işık Kumanda: Yusuf Ergin
Suflöz: Emine Başaran Özkan
Dekor Sorumlusu: Durgut Demir
Aksesuar sorumlusu: Yusuf Erpençe
Rol Dağılımı:
Akın Erozan, Tolga Tuncer, İlhan Kantarcı, Kutay Sungar, Ahmet Erkut,
Nusret Şenay, Cahit Çağıran, Kayhan Sarıgöllü, Uğur Kaya, Mine Medya Haktanır, İhsan Sanıvar, Neşe Baykent, Füsun Akay, Fikret Ergin,Halit Güngör,
♥Nejat Armutçu, Necmettin Efe Ünsal, Deniz Balkan
Yeniçeriler, Sipahiler, Köylüler, Cellatlar, Cariyeler:
Halil Kızılöz, Deniz Sandalcı, İbrahim Korumaz, Murat Beşik, Pascal Timur Mattei Alican Güçoğlu, Batu Ergün, Burak Burçak, Cemil Cahit Selimoğlu,
Çağılhan Öztornacı, Çağlar Ekinci, Çetin Ok, Ecmel İs, Emine Irmak Bavkır,
Fatih Kayhan, Fatih Özkaya,Fırat Aygün, Gökhan Korkusuz, Haydar İlkay Çelik, İlhan Deliktaş, İrfan Atav, Kadir Samet Karaman, Nazım Hikmet Çalışkan,
Sabri Akdemir, Velican Demirel, Yusuf Atacan, Abdülaziz Öktem, Ahmet Emin Kayhan, Burak Soytemiz, Cengiz Aydoğan, Deniz Umut Balta, Eren Demir,
Esat Lale, Ferhat Kıratlı, Fırat Göngör, Hüseyin Özdemir, Hüseyin Sinan Hürkardeş, Kemal Gökhan Denizci, Onur Sarıaltın, Orhan Kara, Ömür Eliaçık, Selaaddin Safa Yetişen, Sibel Yıldırımlı,Tarık Şengil
Müzisyenler:
Bülent Durkan, Evren Tuncer, Hakan Şenlik, İsmail Gökçeev, Tolga Ünsal ,
Tolga Yaşar
Özet: 
"İnsanlığın üstün bir anlayışa yükselmesi ancak büyük birinin batmasıyla olur bazen. Halkın gecesine Tanrı nın uzattığı yeni tutuşmuş bir meşaledir bu ölüm. Yüz bin güneş birden ışık salsa, onun kadar genişletemez bilinç ufuklarını..."

Vahşet Tanrısı / Tiyatro

Kitaplar kadar hayatımda önemli olan bir şey daha var ki o da tiyatro… Ankara’da okuduğum dönemlerde o muhteşem salonlarda o heyecanı yaşama isteği oradan ayrılalı birkaç yıl geçse de içimde devam etti ve sonunda dualarım kabul oldu memleketimde de bir tiyatro açıldı… Geçen ay iki oyuna gittim bu ay da 4 oyuna gitme planlarım var. Burada da bu profesyonel oyunları paylaşmak istiyorum. Çünkü tiyatro diye gittiğim kimi yerlerdeki berbatlığı görünce devlet tiyatrolarına gitmenin ne kadar büyük ayrıcalık olduğunu bir kez daha anladım…
Şimdi ilk gittiğim oyun hakkında birkaç bir şeyler çiziktirmek isterim…

Vahşet Tanrısı
Yazan: Yasmina Reza
Çeviren: Zeynep Avcı
Yöneten: Celal Kadri Kınoğlu
Dekor-Kostüm: Serpil Tezcan
Reji Asistanı: Başak Özyönüm
Oyuncular
Ülkü Duru
Zafer Algöz
Zerrin Tekindor
İşdar Gökseven
 


Çocukları kavga etmiş olan iki aile "medeni bir uzlaşmaya varmak" istemektedir. "Kibarca" konuşmaya başlarlar aralarında. Ama sonunda kıyamet kopar. Çünkü hayatları farklı mutsuzluk biçimlerinden oluşan bu dostlarımız şu gerçeği bilmiyorlardır: İnsan aşkı ve evliliği hayalleriyle -yeteneğiyle- yaratır ve karakteriyle mahveder. Çocuk kaderdir! Ve çocuklar evden çıkıp "hayata karışırlar".

4 Ocak 2012

Anlayarak Çok Hızlı Okuma Teknikleri * Muhsin Kadıoğlu / Kitap

Bugün kafam hiç yerinde değil aslında. Ama kafam yerinde değilken daha iyi yazıyorum genelde. Bakalım bugün de böyle mi olacak diye geçtim beyaz ışığın karşısına… Seyrettiğim tek dizi Kuzey Güney e göz atıyorum bir yandan. Aşklar hep belli yaşlarda mı yaşanıyor acaba hep. Hayatta her şey kurallara mı bağlı bu sıkıcı toplumda merak ediyorum. Her şey izin verildiği ölçüde izin verildiği zamanda yaşanmalı sanırım. Umutsuzluk mu gerçek mi bu hayatı çekip çeviren bilemiyorum. Yoksa bunların hepsi bir yanılsama tek gerçek ölüm mü? Neyse batsın bu dünya lakırdılarına burada son veriyorum daha sonra devam ederim belki. Okuduğum kitabı bitirdim ama çok sıkıldım.