26 Ocak 2015

Bir Apaçi Masalı 4 - Biz Ucuz Adamlardık * Angutyus

Yeni bir Apaçi Masalı kitabıyla daha karşınızdayım. Bu Apaçi Masalı serisinin 4. kitabı "Biz Ucuz Adamlardık"... Nedir bu Apaçi Masalı derseniz... Sözlüklerden birinde yazdığı bir yazıyla fenomen olan bir adamın kitap çıkarmak istemesiyle başlayan bir yolculuk bu... Bu adamın sanal alemde kullandığı isim "Angutyus" gerçek ismi ise Fatih Akdere... Dizüstü edebiyatı okuma denemelerimden birinde öylesine alıp okuduğum sonra seri kitapları çıktıkça alıp okuyasım gelen bir kitap kendisi...
Daha fazla bilgi için serinin ilk üç kitabına aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz:


Eveet gelelim bu masalın son kitabına... Öncelikle Angutyus bu yazma işinde kesinlikle başarılı yani ne yazarsa yazsın üstüne hafif merak duygusunu serperek anlatarak sizi kitap sayfalarından ayırmamayı başarıyor. Yani tek seferde kitabı eline alıp bitirmeniz mümkün... Ayrıca sadece eğlenceli, akıcı vs değil aynı zamanda hiç bilmediğimiz insanların hiç görmediğimiz yerlerin atmosferini size yaşatıyor ve empati yaparak derin düşünmenize fırsat veriyor. Bu kadar övgülerin yanında tabi ki biraz da eleştirmek gerekir ki o da kitabın uslubu ya da konunun ele alınış bakımıyla değil, hayatını tüm çıplaklığıyla anlattığından hayatındaki hataları, yanlış düşünce tarzını vs olur ki zaten o pek konumuza girmiyor. Sonuçta adam hayatını gözler önüne sererek "bakın ne çok hata yaptım" ı vurgulamak için yazmamış. Ancak tabi ki bir apaçilik, bir arabesklik her durumda var... Yani yaptığı hatalara "umurumda değil" diye dolaşırken bir yandan "neden hep bana bu çilee" haykırışları çok da tutarlı değil:)
Ha ben hangi hikayeden mi bahsediyorum. Kısaca özetleyelim... Fakir bir gencin Alanya otellerinde başlayan Apaçi Masalı aşkla beraber İngiltere'ye uzanır ve iş, aşk, psikoloji savaşlarının olduğu bir zaman akmaya başlarsınız... Yalnız bir adamın fakir, günahkar, güçlü, çapkın, yaralı halleri diyebiliriz... 
Son kitap en son 1999 depreminden bahsetmiş yani kitap 2000'li yılların başlarında geçiyor... Yani 15 senelik bir hikaye aşağı yukarı... E güzel daha kitaplar gelecek diyorum bir taraftan ancak bir taraftan da en 15 senelik hikayeleri gün be gün hatırlaması mümkün mü diyorum sonra? Ne bileyim bir kızla buluştuğunda ona Rakı ikram ettiğinde kızın tepkisini ve buna benzer daha nice detayları hatırlayacak kadar kuvvetli bir hafızası mı var, günlük mü tutmuş (ki pek sanmıyorum) yoksa detaylar kurgu mu? Eğer kurguysa okuma isteğim pek kalmayacak o yüzden hepsinin gerçek olduğuna inanmak istiyorum:)


Daha yakından tanımak isteyenlere Radikal Kitap'ta Ali Mert Alan'la yaptığı röportajını da sunmak isterim:



Fatih Akdere çocuk yaşta evden kaçıp garsonluk, komilik, dönercilik, barmenlik başta olmak üzere pek çok işi yapmış bir adam. Yazı yazmaya ise eski sevgilisinin ona,  “Sen nefret edilmeyi bile hak etmiyorsun” demesiyle başlamış.  Sözlük sitelerinde Angutyus takmaadıyla yazdıkları oldukça ilgi gören Akdere, sonrasında Bir Apaçi Masalı isimli kitap serisini yayımladı. Geçtiğimiz hafta ise ilk romanı Fedai’yi okurla buluşturdu. Kitapta yine sidik ve bela kokan sokaklar, toplumun ötekileştirdiği insanlar ve o insanların hikâyeleri var.
Seni Angutyus olarak tanıdık. Ama bu sefer yeni kitabını gerçek adınla yayımladın. Sıkı takipçilerin haricinde senin gerçek adını bilen de yoktu. 
Angutyus’un komik bir hikâyesi var. Ben ömrüm boyunca ne yazı yazmayı düşündüm ne de yazar olmak istedim. Edebiyat ve şiiri de sevmem, okuduğum kitaplar bellidir. Ortaokul mezunuyum. Beş yıl öncesine kadar internetle alakam yoktu. Hatta bilgisayar açıp kapatmayı bile bilmezdim.  Hep çalışıyordum sonra Türkiye’ye döndüm. Biraz internette vakit geçirince sanal sözlükleri keşfettim. Herkes oralarda bir şeyler anlatıyordu. Ben de neredeyse dünyayı dolaştım. Aşçılık, şarap eksperliği, garsonluk ve barmenlik yaptım. Bunları paylaşmak istedim. İlk olarak Ekşi Sözlük’de yemek tarifleri yazmaya başladım. Sonra oradan “iyi yazamıyorsun” diyerek beni kovdular. Zaten Türkçem iyi değildi. Sonra İnci Sözlük’de yazmaya başladım. Orada güzel insanlar vardı, garip garip de nickler vardı. Ben AC / DC hayranıyım. Angus Young yapacaktım takma adımı ama kardeşim, “Abi Angutyus” koy dedi. Bende Angutyus olarak başladım yazmaya. Orada esprili şeyler yazıyordum. Sonrasında bir gün eski kız arkadaşımı gördüm. Onu terk edip Amerika’ya gitmiştim. Kız bana, “Sen nefret edilmeyi bile hak etmiyorsun” dedi.  Bu bana çok dokundu. Aynı günün gecesi, biraz da alkollüydüm, ilk kez uzun bir yazı yazdım. Ertesi gün yazıyla ilgili 5 bin civarı entry girilmiş, insanlar beğenmişti. Ben de orada yazmaya devam ettim. Sonrasında da Bir Apaçi Masalı kitap olarak yayımlandı. Ardından Fedai’yi yazmaya başladım. Ama Angutyus ismi bu kitabı taşımıyordu, o nedenle kendi adımla kitabı çıkarmak istedim.

Ankara’da kapıcı dairesinden Akdeniz’in serin sularında
Eski sevgilimi terk ettim dedin. Bir Apaçi Masalı serisinde okuduğum kadarıyla sen sevgililerini hep terk eden bir adamsın. Peki İngiltere’de yaşayan sevgilin Sarah Jane’i unutamaman ona takılıp kalman  biraz ilginç değil mi?
Hiçbir zaman benim aklımda Alanya’dan İsveç’e oradan İngiltere’ye gitmek yoktu. İngiltere’de 10 gün kalmayı düşünüyordum ama 10 sene kaçak yaşadım. Vatandaşlık verdiler almadım. Amerika aklımda yoktu oraya da gittim. Yazı yazmak aklımda yoktu, hiç düşünmüyordum ama olaylar farklı gelişti.

Aynı kıza takılıp kalmamı kitapta da anlatıyorum, barmenim. Tom Cruise gibi yaşıyorum. Ama Sarah Jane’i takıntı yapıp İngiltere’ye gittim ve yapabileceğim en zor işi yapmaya başladım…  Ben her şeyle çok erken yaşta tanıştım; 16 yaşında evden kaçtım, güzel para kazanıyordum, güzel kızlarla zaman geçiriyordum.  Ankara’da kapıcı dairesinden çıkıp Akdeniz’in serin sularında shaker sallıyordum. Muhteşem bir hayattı. Ben o hayata kendimi inandırmıştım. Ama İngiltere’ye gittiğim zaman gerçekler tokat gibi suratıma çarptı. Oradakiler de böyle bir hayat yaşamıyor. Ben İngiltere’den kesin dönüş de yapabilirdim.  Sarah Jane’le olmayacağını ben de biliyordum ama onu takıntı haline getirmiştim. Bir Apaçi Masalı’ndaki ana karakter aslında Sarah Jane değil Cristina. Benim hayatım hep böyle bir iniş bir çıkış zaten. Bir Apaçi Masalı devam ediyor bu arada. Serinin dördüncü kitabı ekimde yayımlanacak.

Üçüncü kitabını çıkardığında, “Ben yazar değilim” diyordun ama romanın oldukça iyi.  Kendini artık yazar olarak görüyor musun?
Kurgu yapmak muhteşem bir duygu.  Ben ilk yazmaya başladığımda hayat hikâyemi yazıyorum ama her şeyi de yazamıyorsunuz, kendinizi frenliyorsunuz  otokontrol  var. Oysa roman yazarken sınırsızsınız. Fedai’yi yaşanmış olaylardan derledim. İyi bir gözlemciyim çoğu da yaşadığım olaylar. Gerçek hayat hikayeleri herkese ilginç gelir. Yazar mıyım? Bunu söylemek için henüz çok erken.

Travestiler hayatımı kurtardı
Kurgu yapmak güzel demişken kitabın ne kadarı kurgu, ne kadarı gerçek?
Çoğu gerçek.  Sadece Ankara’yla sınırlamıyorum, Türkiye’nin bir de karanlık yüzü var. Parası bol, her şeye sahip olabileceğini sanan insanlar var. Bunlar uçuk kaçık şeyler de yapıyor; sadistlik, psikopatlık gibi... Psikopatlık derken, eline jilet alıp milleti kesmeyi kastetmiyorum. Bir patronun çok parası vardır çalışanlarına psikolojik işkence de yapar. Ankara’da beş yıldızlı otellerde de çalıştım. Otelde çalışıyorsanız insanların mahremlerini bilirsiniz.  Kitapdaki gibi ilginç olaylar arayan insanlar otel çalışanlarıyla konuşsunlar çok ilginç şeyler duyarlar.

Türkiye’de bir de travesti gerçeği var. Ben 16 yaşımda çok kötü dayak yedim, bıçaklandım. Beni travestiler kurtardı. Bu hayatı seçenlerin geçerli sebepleri var. Bu insanlar bana hayat hikâyelerini anlattı. Ayrıca bir Rus kızlar gerçeği de var bu ülkede. Her Rus kadın fahişelik yapmak için gelmiyor buraya. Çocuk bakıcılığı yapmak niyetiyle gelip de kandırılan, fuhuşa zorlanan çok sayıda kadın var. Bunlar gözümüzün önündeki gerçekler. Ben bu insanlarla birlikteyim zaten, onların hikâyeleriyle büyüdüm. Onlar anlattı ben dinledim...

Sen kendi hayatını yazıyorsun. Anlattıklarına bakınca uçuruma doğru yuvarlanırken birden şansı yaver gitmeye başlayan bir adam görüyorum.
Ben şunu anlatmak istedim. Çevremde pırıl pırıl gençler var. Ama hayattan çok korkuyorlar. Bu gençleri, “Üniversite bitirmeden bir şey olamazsınız” diye inandırmışlar. Gençler de üniversiteye giriyor nerede ve hangi bölüm fark etmeksizin. Çocukken pilot olmanın hayali kuruyorlar mesela, arkeoloji okuyor sonra da bankacı, polis ya da pazarlama uzmanı oluyor. Ben hayata atıldığımda elimde bir ortaokul diplomam ve el çantam vardı. Bir de babamdan çaldığım biraz para. Aslında şans bana yardım etmedi. Şöyle bir örnek vereyim; Ben İngiltere’de 10 sene kaçak kaldım. Ama yakalanmadım çünkü İngilizce öğrenmek için canımı dişime taktım. Orada 40 sene kalıp İngilizce öğrenemeyen, hatta bunu denemeyenler bile vardı. Korkmasınlar abi. Yapamayacağın, sevmediğin bir işin okulunu okumayın. Bu ülkenin ayakkabı boyacısına da ihtiyacı var. Ben sevdiğim, zevk aldığım işleri yaptım. Mesela ben üç kez işyeri batırdım. Umurumda da olmadı. Çünkü  kendime güveniyorum. Elim ayağım tuttukça çalışır para kazanırım.  Yazarlık da böyle başladı. Beş sene önce ne haddime, aklımda bile yoktu.

Güzel gülüşlü, takım elbiseli adamlardan korkarım
Fedai’de Ankara’nın kurtlar sofrasını anlatıyorsun. Şu an senaryo çalışmaları için İstanbul’da görüşmeler yapıyorsun. Ankara’nın yeraltı dünyası mı daha zor yoksa İstanbul’daki televizyon sektörü mü?
Ben bir tinerciden korkmam. Ya da bir skinhead’den. Çünkü onların durumları belli. Benim en korktuğum insan tipi porselen dişli, güzel gülüşlü, takım elbiseli, temiz giyimliler. Mesela benim kapıma icra için gelen bir avukat ya da bana zorla kredi kartı satmaya çalışan bir bankacıdan çok korkarım. Bazı insanlar problemlerini döverek halleder bazıları da s...rek halleder. Ben işyerimi kapattığımda hayatımda ilk defa çek, senet ve icra işlemleriyle uğraştım. Yani bir çeşit gölgeyle kavga ettim. Televizyon sektörü büyük bir sektör. Büyük beklentilerin yoksa televizyon dünyasının bir zorluğu yok. Çünkü çok büyük beklentilerin yoksa büyük hayal kırıklıkların da olmaz. Ben bunları çoktan aştım. İçine bir girmek lazım, bakacağız. Benim şanslı tarafım şu; Ankara pavyonlarında da çalıştım Miami’de de. Sen biliyorsun, geçen sene Alanya’da sigara alacak param yoktu tütün sarıyordum. Bugün ise her şey yolunda. Yani  benim hayatım hep böyle oldu, malzeme çok bende.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Her türlü soru, eleştiri, isteğinizi, görüşünüzü lütfen hakaret içermeyen cümlelerle yazın. Seve seve hepsine cevap veriyorum...