9 Aralık 2011

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört * George Orwell / Kitap

Bu kitabı ilk kimden ne zaman duydum bilmiyorum ama sürekli duyduğum ve mutlaka okumam gereken bir kitap olduğunu biliyordum. Kitaplığımda yaklaşık 2 yıl durmuş bu kitap. Elime aldığımda ilk sayfasında ilk aldığım zamanı, 2009 yılını not almışım ismimin altında. Neyse efendim sonunda okudum bitirdim bir solukta.



Başlarını okuyunca ilk okuduğum zamanlarda sıkıcı kasvetli bir hava olduğunu ve neden okumayı bu kadar uzattığımı anladım. Romanın ilk 20-30 sayfasında çoğu kitapta olduğu gibi bir açıklayıcı betimleyici hava mevcut. Ben de betimlemeleri pek sevmediğimden yüzeysel okuyup geçerim aslında ama bu sefer dikkatli okudum. Gri renkli bir dünya, umutsuz tekdüze kontrol altında bir dünyayı anlatıyor kitap. Kitabın baş kahramanı da burada sıkışıp kalmış bir adam..


Tele ekran denilen televizyona benzer bir ekrandan bütün hayatları gözetlenen insanların yaşadığı bir dünya var romanda. Televizyona benziyor ama sadece partinin istedikleri yayınlanıyor ve asla kapatılamıyor. Aynı zamanda bütün yaptıklarını izliyor dinliyor gerektiğinde kontrol sağlamak için size uyarılar gönderiliyor. Bütün insanların tutsak yaşadığı bir ülke.. Bütün kitabı özetlemeyeceğim ama ilgimi çeken noktalar oldu. Onları yazacağım aklıma not olsun diye. Çünkü okuduğum bütün kitapları unutuyormuşum gibi geliyor. Okuduğum bir kitabı da bir daha hiç okuyamıyorum ne yazık ki..
Neyse efendim kitaptaki Dünya'da sadece 3 ülke var bütün toprakları bu ülkeler ele geçirmiş. Ancak bazı tampon bölgeler var ve bu bölgeler için birbirleriyle savaşıyorlar. Burada vurgulanan şey kimsenin artık savaşmaya ihtiyacı yok aslında çünkü bütün kaynaklar insanlara yetiyor. Zaten Okyanusya denilen hikayenin geçtiği ülkede de insanların ihtiyaçları açlık sınırında karşılanıyor. Gerçek bir kahve ya da çikolata yiyip içmek sadece Parti denilen ülkeyi yöneten birimin üst düzey çalışanları için var. Bu kişilere de iç partidekiler deniyor. Dış parti ise kademe olarak bunlardan sonra geliyor ve parti için çalışıyorlar. Kahramanımız Winston Smith de bu bölümde çalışmakta..
Sonrasında ise proleterler denilen devletin kontrolünde olmayan sadece hayvanlar gibi kendi kendilerine yaşayan, hükümetin onları kontrol etmek için piyango, fuhuş gibi araçlar kullanarak beyinlerini oyaladıkları kendi mahallelerinde son derece kötü şartlarda yaşayan insanlar var. Parti çalışanlarının en ufak davranışlarını, mimiklerini, düşüncelerini, hatta cinsel isteklerini kontrol etmeye çalışan Düşünce Polisiyle onları cezalandıran hükümet, proleterlerin eline bir kaç uğraşacak şey verip onları kendi pisliklerinde debelenmeye bırakmışlar. 1949'ta yazılan bu kitabın şimdiki zamanın insanlarına gönderme yapabilmesi çok şaşırtıcı geldi bana ve zekice.. 
Diziler, futbol, piyango, iddia gibi zırvalıklarla beynimizi doldurup hiçbir  hayat görüşü olmayan hayat çizgisi olmayan hiç bir konuya doğru dürüst odaklanamayan, uzmanlaşamayan insanların arttığı su götürmez bir gerçek. Manevi değerler gereksiz birer düşünce, siyasi düşünceler takım tutar gibi temelsiz, bilgisiz, yetersiz olmuşken insanlar kendilerine para kazan,ye, iç, eğlen düsturunu benimsemişken. Toplumda kimin daha çok parası var kim daha iyi giyiniyor kim daha iyi arabalara biniyorsa o saygınlaşıyorsa tabii ki herkes boş boş okumak kendini geliştirmek hayat görüşü oluşturmak gibi zırvalıkların (!) peşine düşmüyor.
Kitapta proleterlerin asla hükümeti deviremeyeceğinden; asla özgürlüklerin, sevginini güzelliklerin olduğu bir dünya kurmaya güçlerinin, bilgilerinin yetmeyeceğini söylüyor karizmatik, zeki iç parti çalışanı O'Brien.. Haklı mı? Haklı... 
Hükümetin sistematik yaptığı şeylerden biri de tarihi değiştirmek.. Büyük Birader (Big Brother) ne söylerse söylesin hep doğruyu söylerden hareketle eğer geçen yıl bu yılki üretim tahminlerinde yanılmışsa ya da  4 yıldır savaş halinde olduğu iki ülkeden birini artık müttefik kabul etmişse; bütün makaleler, dergiler, kitaplar taranıp değiştiriliyor. Hükümetin işine gelmeyen tüm tarih özenle değiştiriliyor. Hiç bir yerde yazmayan tarih de yavaş yavaş insanların köreltilmeye çalışan beyinlerinden silinmeye mahkum oluyor. Artık kimse önceden hayatın nasıl olduğunu hatırlamıyor ya da hissedemiyor...
Winston ise proleterlerin mahallesinde (ki oralarda dolaşmak yasak) bir antika dükkanı buluyor geçmişe dair insanlığa dair birşeyler hissetmek için.. Geçmişe sahip çıkmanın anlamını, yokluğunda ne olacağını, ne hissedebileceğini düşünebiliyor insan onları okurken.. Bütün tarihin yok olduğunda ya da belli bir ideoloji uğruna değiştirildiğinde insan yapayalnız kalıyor... O acıyı o hissi gerçekçi bir biçimde yaşatmış yazar. Yazarın mesaj verme kaygısı olsa da insanın gözüne sokarcasına yazmaması daha etkileyici kılıyor. 
Bir diğer dikkatimi çeken vurgu da dilin sadeleştirilmesi için hükümetin yaptığı çalışmalar. Dili olabildiğince kısır bırakmak, kelime haznesini o kadar küçültmek için çalışıyorlar ki insan da o kadar az düşünsün... Ördek vaklaması gibi yapılan konuşmalar özendiriliyor. Kısa kısa derinliksiz mümkün olduğunca az kelimeyle konuşmayı övüyorlar.. Kelimelerin anlamlarını bilmemek de o konu hakkında düşünmeyi imkansızlaştırıyor... Hep savunulan dilin zenginleştirilmesi gerektiği yoksa düşüncelerin kısır kalacağı fikrinin tersi durumun kitapta somutlaştırılması çarpıcı olmuş doğrusu.. 
Daha bir çok konu var kitapta işlenen. Savaşlarla insanları korku içinde tutarak yönetmeyi kolaylaştırmak gibi.. 
Benim en çok dikkatimi çekenler bunlardı. Kitabın geneline bakacak olursak yazarın yalın ama basit olmayan dili. Zekice yapılmış kurgusu, hiç olmayan bir dünya yaratması, sadece mantıklı siyasi mesajlar vermek yerine duyguları da aralarda çok iyi hissettirmesi ayrıca bir macera filmi seyrediyormuşcasına insanı merakta bırakması bu kitabın neden baş yapıtlar arasında sayıldığına anlamama yardımcı oldu. Farkındalığımı arttıran, kitabı okuduktan sonra bir tık daha beynimin aydınlandığını fark ettiğim bir eser oldu.

4 yorum:

  1. Bu kitabı uzun zamandır okumayı düşünüyordum; fakat nasip olmamıştı. Yorumlarınız bana rehber oldu. Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mutlaka okuyun derim ben. Pişman olmazsınız

      Sil
  2. Mükemmel bir kitaptır :D güzel bir yorum yazısı.

    YanıtlaSil

Her türlü soru, eleştiri, isteğinizi, görüşünüzü lütfen hakaret içermeyen cümlelerle yazın. Seve seve hepsine cevap veriyorum...