28 Haziran 2015

Kurtlara Söyle Eve Döndüm * Carol Rifka Brunt

Kitap              :Kurtlara Söyle Eve Döndüm
Orjinal adı      : Tell The Wolves I m Home
Yazar             :Carol Rifka Brunt
Çevirmen       :Bahar Çelik
Yayınevi         : Martı Yayınları
Sayfa Sayısı   : 552
Kitap Tanıtımı: "The Wall Street Journal, O: The Oprah’s Magazine, Kirkus Reviews, Booklist, BookPage, GoodReads ve School of Library Journal tarafından yılın en iyi kitapları arasında gösterilen roman.
aşk insanı büyütür;
önce hissettirdiği tarifsiz mutluluk
sonra kaybetmenin verdiği derin acıyla…
Günün birinde kimselere bahsedemeyeceğiniz türde bir sevgiye kapılırsanız?
En derine gömmeniz gereken ve ne kadar uğraşsanız da bir türlü peşinizi bırakmayan
Yok olup gideceğine zamanla daha da büyüyerek varlığınızı kaplayan ve sonunda ta kendiniz olup size dönüşen bir sevgiye?
Her bitişin yeni başlangıçlara açılan bir kapı olduğunu hatırlatan Kurtlara Söyle Eve Döndüm, önyargıların yalnızca gerçek sevgiye boyun eğdiğinin de güzel bir kanıtı..."

                                                     ***
Dün gece elime bırakamadığım ve sabaha karşı bitirdiğim kitap hakkında sıcağı sıcağına yazmak istedim bugün...

Kurtlara Söyle Eve Döndüm eğer tavsiye üzerine olmasaydı dikkatimi çekip alacağım bir kitap olmazdı. Ancak kitap videolarında sık sık gördüğüm bu kitaba bir şans vermek istedim. Aslında eş cinsel ilişkiden bahseden bir kitap olduğunu bildiğim ve kitabın kapağına baktığımda çok da okuyasım gelmemişti ilk aldığımda ancak sonunda başladım...

Kalın sayılabilecek bir kitabı elime aldığımda nedense bir çiftlik hayatı ve eş cinsel bir aşk ekseninde bana uzak bir hikaye anlatacağını düşünmüştüm. Ön yargılı olmanın zararları diye bir kitap yazmalıyım sanırım:)

Kitap 14 yaşında bir kızın kız kardeşiyle beraber dayısına her pazar gidip kendi portrelerini yaptırma süreciyle başlıyor... Kız dayısını çok sevdiği için bu pazar günleri ona cennet gibi gelse de 2 yaş büyük ablası için pek de öyle görünmüyor. Dayısı ise aids hastalığıyla mücadele ediyor o günlerde ve son günlerinde bu resmi tamamlamak için uğraşıyor.

Kızın annesi ile dayısı arasında bir mesafe ve soğukluk var ancak kız o anlarda bunu anlamıyor... Dayı bir müddet sonra vefat ediyor ve kızın hayatındaki boşluk bas bas  bağırıyor... Bu üzüntüleri yaşarken de dayısının sevgilisiyle zor da olsa tanışıyor ve dayısının hayatı hakkında hiç bilmediği ayrıntılara ulaşarak kendini tamamlıyor. 

Biliyorum böyle anlatınca çok yüzeysel ve basit kalıyor ancak kitap baştan itibaren büyük bir özenle yazılmış. Yani kitapta sıkıldığınız koptuğunuz bir nokta yok neredeyse... Ben küçük çocukların ağzından yazılan hikayeleri çok seviyorum... Ama her yazar bu konuda inandırıcı olamıyor. Bu kitapta yazar öyle bir üslupla yazmış ki gerçekten esas kızımız June'un bir yerlerde yaşadığına inanıyorsunuz. Ayrıca Şeker Portakalı'ndaki gibi sadece küçük bir çocuk değil artık ergenlik döneminde olan bir kızın anlattıklarını dinledikçe bazen küçük bir kız bazen kadın yanını görebiliyorsunuz. Bu durum her kitapta yakalayabileceğimiz bir derinlik değil bana göre...

Hikayenin çözüm noktalarına ilerlerken June'un, dayısının, annesi ve kız kardeşinin sırları açığa çıkmasını izlemek ve birden fazla çözüm noktalarına ulaşmak için kitap hızla akıp giderken, aynı zamanda anlatımındaki saflığı, hüznü çok iyi bir şekilde anlayabiliyorsunuz. Yani macera kitaplarındaki gibi sadece olayların önemli olduğu, edebi değeri çok yüksek olmayan bir kitap değil... Aynı zamanda duygu selinin abartıldığı her sayfada ağlamak istediğiniz bir kitap da değil. İçinizin bir yerinde o hüznü hissederek, June'nun duygularını çok iyi anlayarak, düşünerek dayısının hayatını anlamlandırmaya çalıştığınız bir kitap...

June yalnız bir kız... Ortaçağ'a ilgi duyan, kafası atınca ormanın derinliklerine kaçan ve orada ortaçağ hayalleri kuran biri... Aynı zamanda Mozart'tan Requiem isimli parçayı çok seviyor. Tabi kitapta bu parçayla ilgili bir hikaye de var... June yalnız ve asosyal biri gibi görünse de aslında çok büyük bir hayal dünyası ve müthiş bir duygu zekasına sahip... İçinde bir sürü olayı çözüp onları derinlemesine yaşasa da dışarıya karşı hala her şeyden habersiz çocuk edasıyla konuşup kendini saklamayı tercih ediyor. Çünkü dalga geçilen, küçümsenen biri olmak istemiyor... Onun hayallerini ve bakış açısını çok seven dayısı ile de zaten çok özel bir ilişkisi var... Kimseyi saçma sapan olsa da duygu ve düşüncelerinden dolayı yargılamamak gerektiğini öğreten kitaplardan biri... Kitapta geçen bir diyalog şöyleydi aklımda kaldığı kadarıyla... "Senin için bir hediyem var... Aptalca bir şey..." diyor June "Aptalca şeyleri severim." diyor dayısının sevgilisi...Çok tatlı bir bakış açısı değil mi? 

Aptalca şeyleri daha çok sevmemiz gereken bir hayat diliyorum herkese... Bu kitabı okuyun daha ne diyim:)
Sevgiler

2 yorum:

Her türlü soru, eleştiri, isteğinizi, görüşünüzü lütfen hakaret içermeyen cümlelerle yazın. Seve seve hepsine cevap veriyorum...