Gerçekten Altan benim için çok özel bir yeri olan yazarlardan beri. Sanırım kitap okumayı seven, Altan la yolu kesişmiş çoğu kadın gibi...
Ahmet Altan ın en büyük özelliklerinden biri kadınların iç dünyasını ve dış dünyaya bakış açısını oldukça iyi anlıyor olması ve daha da önemlisi bunu kitaplarında çok iyi yansıtması... Kitaplarındaki bu dikkat çekici özelliğinin yanı sıra tabi ki bu yazarın tek özelliği değil. Kitaplarındaki karakterlerin ne kadar fazla sayıda olursa olsun hepsinin tek kalemden çıkmış olduğunu asla düşünmemenizdir. Hepsi de ayrı kişiliklere, ayrı ruh haline sahiptir ve yazar hepsini kendi içinden çıkarıp yarattığını size hiç düşündürmez...
Kadınları anlayan çoğu yazarın kolaylıkla yazabileceği aşk kitaplarıyla da yetinmez Altan... Kişisel geçmişi, kökenleri, Altan soyadıyla birlikte çoğu kültürel, politik, sosyolojik olaylara da yine usta kalemiyle eğilmeyi ihmal etmez... Bu sosyo-kültürel konuları köşe yazılarında yoğunlukla işliyor tabi...Ama romanlarında bu toplumsal olaylar hep karakterlerin yaşadıkları olaylar arkasında gelişir bir yandan... Bu sebepten de asla sıkıcı olmamayı başarır aslında... Bunun en iyi örneklerinden biri ve benim en sevdiğim kitaplardan biri İsyan Günlerinde Aşk tır...
Görüldüğü gibi aslında Ahmet Altan ın kitaplarını okumaya başlarken hep olumlu bir ön yargıyla okumaya başlarım...
Kitap, bir yazarın kafasını toplayıp kitap yazmak için bir kasabaya geçici olarak yerleşmesiyle başlıyor ve kasabayı onun gözünden görmeye başlıyoruz... Bir taraftan vazgeçemediği kadınların iç yüzlerini tanımaya başlamasını anlatıyor, bir yandan onların gerçek yaşamlarını, kocalarını, kocalarının ihtiraslarını, kasabanın güç sahibi insanlarını ve bir efsane haline gelen ve kimsenin kazmaya cesaret edemediği bir hazine etrafında geçen olaylar, cinayetler...
Bir yandan kasabadaki insanların durum hikayesini sunarken yazar, bir yandan gizemli bir hazineye dayanan hırs kavgasının nereye varacağını merak etmemizi sağlıyor... Kendi ruhsal çalkantıları ve karmaşık ruh hali de sürekli alt planda devam etmektedir.
Kitabın başından beri katil olduğundaki ruh halini anlatan yazarın ne yaptığını kitabın sonuna kadar bulmaya çalışıyorsunuz ancak Altan tahmin edilemeyen bir sonla hikayeyi bitirmiş...
Altan ın aşka yaklaşma arzusu ve sekse duyduğu yaramaz çocuk merakı yine bu kitapta da işleniyor yarattığı kadınlar ve yazar aracılığıyla. Ama bu kez psikolojik karmaşıklıklara, yalnızlığa, depresif durumlara daha çok yer vermiş. Cinayet de yine yazarın ilgi duyduğu ve bir tür tanrısallık olarak gördüğü durumlardan... Bu kitapta da yine aşk-cinayet ikilisinin yakıcılığına karşı koyamamış ve hikayede yer vermiş...
Bu kitabını da her kitabını olduğu gibi beğendim... Ama en iyi kitaplarından biri olduğunu söyleyemeyeceğim maalesef. Gerek gizemli hazine ve güç savaşları konusunun biraz da olsa uzatılması, gerek baştan sona ara ara giren cinayet işleyen yazarın depresif ruh hali beni biraz sıktı... Bu sebepten belki yazarı okumaya başlamak için en iyi kitabı değil ama yine bu sene okuduğum en iyi kitaplardan biri oldu. Yazarın daha fazla kitap çıkarması ümidiyle...
Altını Çizdiklerim:
- Ah romanlarımız, en meşum ve en zayıf yanlarımız, Tanrı'nın bizi dokunulmazlık sularına batırırken tuttuğu topuğumuz....
- Yalnızlar sever edebiyatı bilirsiniz.
- Onu bir oyuna çevirmezsen hayat nedir ki, koca bir can sıkıntısından başka?
- Ne zaman bir erkek kalabalığıyla birlikte olsam hep aynı duyguya kapılırım, erkekler vahşet ile çocukluktan ibaret iki uçtan oluşur, bu uçların arası boştur, çocukluktan vahşete, vahşetten çocukluğa bir boşluktan atlayarak geçerler. Vahşetleri çeşitli biçimlerde çıkar ortaya, dümdüz fiziki şiddetle, akılla, entrikayla, sert sözlerle, tavuskuşları gibi kanatlarını kabartarak yaptıkları gösterişlerle, çocuklukları ise hep aynı biçimde, kadını, oyunu ve acıyı abartarak gösterir kendini.
Sevgiler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Her türlü soru, eleştiri, isteğinizi, görüşünüzü lütfen hakaret içermeyen cümlelerle yazın. Seve seve hepsine cevap veriyorum...