Genelde oyunlara bilgi sahibi olmadan gidiyorum. Bu yüzden olumlu ya da olumsuz ön yargıların beni oyunu izlerken sınırlandırmasına izin vermiyorum. Ama artık çok şükür ki hemen hemen her hafta gittiğim tiyatrolar sayesinde zevklerim gelişiyor ve karşılaştırma imkanı bulabiliyorum. Bu sebepten olacak ki İstanbul Devlet Tiyatrosu nun oyunu olduğunu gördüğümde olumlu bir ön düşünceyle gidiyorum... Çünkü genelde dekorların, dansların, oyunculukların ince elenip sık dokunduğunu her zaman hissediyorum...
Bu oyunda da salona ilk girdiğimde sahnedeki eski yıllara ait üçüncü sınıf bir bar ortamı canlandırılmıştı ve oyuncuların bir kısmı, dönemin Arjantin kostümleri içinde içiyor ve sohbet ediyorlardı. Arada atılan şuh kahkahalar da seyircinin ilgisini oyun başlamadan önce sahneye çekmeyi başarıyordu...
Oyun muhteşem bir tango ve müzikle başlıyor ve iki aşık; yoksulluğun, sefilliğin, mücadelenin oyunlarıyla başa çıkamayıp beraber barın dışındaki iskeleden ölüme atlıyorlardı... Evet etkileyici bir biçimde başlıyor oyun ve ilk andan itibaren bu insanların derdi nedir sorusunun cevabını aramak üzere oyuna dalmış oluyorsunuz...
Arjantin in ezilmiş, sömürülmüş tarihinin bir yerlerinden tutup o dönemin insanının çaresizliğine tanık olmaya başlıyorsunuz yavaş yavaş... Bar sahibi kadın bu çaresizliği anlatarak bunu ancak paranın yeneceğini düşünüyor. Kendi kızı Maria yı ise, fakir Pedro ya kaptırmak istemiyor bu nedenle... Pedro ile Maria ise birbirine çok aşık olsalar da kaçınılmaz kader yollarını ayırıyor ve Maria annesinin sözüne uyarak paralı bir kocaya gidiyor.. Bütün bu olayları ise kader birliği yapmış bu insanların bardaki konuşmalarından anlıyorsunuz. Aslında olaylar bar ve iskelede geçiyor ilk yarıda...
Ancak bundan sonrası biraz Türk filmi kıvamına bürünüyor. Birden bire hiç umulmayan şeyler çok sert bir şekilde suratınıza çarpıyor...Ancak bu olaylarla birlikte oyunun inandırıcılığı biraz kaybolmaya başladı benim için... Kötü olayların sonunda Maria Pedro buluşması her ne kadar dokunaklı olsa da Maria karakterini anlamaya pek gücüm yetmedi. Oyunun sonlarına doğru pek işin içine giremedim açıkçası...
Oyunun olumsuz yanları ufak tefek olsa da; baştan sona ara ara giren tango, söylenip çalınan muhteşem şarkılar, kostümler, dekor tam tadında tam kıvamında bir Arjantin büyüsü içine sokuyor insanı... Hikayenin kendisine aşık olmayacaksınız belki ama bu oyunu izlemek gerçekten garip bir şekilde dinlendiriciydi... Garip bir şekilde diyorum çünkü aslında bir dram...
Arjantin in büyülü müzikleri, tango, aşk sınavı, sefillik, devrim konularının harmanlandığı bu oyunu izlemenizi tavsiye ederim...
Sevgiler
İstanbul'a yerleştiğimden beri beni en çok heyecanlandıran konulardan biri de İstanbul DT idi. Fakat maalesef Ankara'daki kadar gitme fırsatı bulamıyorum :( Ama Son Tango uzun süredir aklımda. Oyunun resimlerini ilk gördüğümde yıllar önce izlediğim Atları da Vururlar oyunu gelmişti aklıma. Onun kadar iyi olduğunu zannetmiyorum ama gerçekten bu oyunu izlemek için fazla hevesliyim :) Şimdi senin yazını okuyunca daha da bir merak ettim, bakalım ben de seninle aynı fikirde mi olacağım yoksa çok mu beğeneceğim :)
YanıtlaSilTekrar seni gördüğüme sevindim. sanırım yoğun günler geçiriyorsun. blogundan anlıyorum. umarım tiyatro için bolca vaktin olur oralarda:)
SilAtları da Vururlar ı izlemedim ama bunu beğeneceğini düşünüyorum..
Sevgiler
bu oyunda çalan şu şarkının ismini biliyor musunuz acaba
YanıtlaSilhttp://www.youtube.com/watch?v=fdSPeZ9wNjE&feature=youtu.be
Maalesef ama çok güzeldi müzikler:)
Sil