"Bir göç hikayesi... Töreye rağmen hayalleri olan gençlerin hikayesi... Engellere rağmen mücadelenin hikayesi... Bir kadının askı , gururu, saflığı ve inancıyla... Bir kadının duruşunun hikayesi..."
Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından sahneye konan 2 perdeden oluşan 1 saat 50 dakikalık oyunun konusu böyleydi... Sarı Naciye olarak karşımıza Fosforlu Cevriye den Cevriye rolünde gördüğümüz Feray Darıcı çıkıyor. Bu sefer saçları sarı tabi ki oyuna uygun olarak...
Dağda yaşayan baba kız ve oğul zor şartlar alında geçimlerini sürdürmeye çalışırlar. Her ne kadar mutlu ve huzurlu olsalar da yemek bulmak, sığınmak günden güne zorlaşmaktadır. Oğul ise artık ovaya inmek ve sevdiği kıza ( bu oyuncuyu ise (Deniz Gökçe Kayhan) seneler öncesinden Aşkı Memnu oyununda Nihal rolüyle çok başarılı bulmuştum) daha iyi bir hayat hazırlamak için para kazanmak ve hayallerine kavuşmak istemektedir. Babasının sevgili kızı Sarı Naciye ise her ne kadar ovaya inmek istese de geleneklerine bağlı babayı üzmek istemediğinden abisine karşı çıkar... Olaylar gelişir ve ovaya inmek zorunda kalır Sarı Naciye. Ancak orada dağın zorluklarından çok daha öte insanların kötülükleriyle baş başa kalır...
Naciye nin temizliği, asilliği, dürüstlüğü oyun boyunca hakim olur tüm konuya... Bu yüzden de törelere, insanların kötülüklerine kızıp bir yandan Naciye ye acıyor bir yandan güçlü duruşuna hayran kalıyorsunuz. Her şeyin giriftleştiği, zorlaştığı hayatlarımızda bazı duyguların bu eserlerle elenip yalınlaştırılarak gösterilmesi herkesin kendini, çevresini sorgulamasına yol açıyor. Zaten tiyatronun en güzel taraflarından biri de bu...
Seyrettikten sonra üzerinden zaman geçse de Naciye nin yakarışları, üzüntüleri hala kulaklarımda... Bu bakımdan performans olarak Fosforlu Cevriye yi hatırlatsa da burada daha başarılı buldum oyuncuyu... Diğer oyuncular da yine çok iyilerdi... Özellikle kötü bir kadını canlandıran Pelin Dikmenoğlu nun performansı şahaneydi...
Kostümler ise biraz revize edilmişti. Eski Yunan la Anadolu arası bir izlenim ediniyor insan kostümlerden. Dağdaki kıyafetler daha salaş daha kabayken, ovadaki insanların rengarenk ince kıyafetleri dikkat çekiyordu...
Oyunun konusu bana Hülya Avşar ın 1990 yapımı Yalçın Tümer le başrolünü paylaştığı Hasan Boğuldu filmini hatırlattı...O filmin konusu Sabahattin Ali nin eserinden çıkarılmış, Sarı Naciye ise Recep Bilginer tarafından kaleme alınmış. Aslında esasta herhangi bir benzerlik yok ancak orada Hülya Avşar sevdiği adama rağmen dağdan ovaya inmek istemeyen bir yörüğü canladırıyordu. Nedense sık sık bu film aklıma geldi. Yakınlarda seyretmek gerek:)
Ankara Devlet Tiyatrosu oyunlarının kendine has bir tarzı, bir duruşu oluyor. Her oyunda bu havayı nasıl koruyorlar gerçekten anlamıyorum. Yani oyunlarını izlediğimde Ankara oyunu olduğunu bilebilecek duruma geldim ki bu gerçekten klasikleşmiş olmalarının sonucu sanırım...
Bence hem gönülleri dolduran hem gözleri doyuran bir oyundu. Hayatımdaki en iyi oyunlardan biri diyemem ancak 1 saat 50 dakikayı dolu dolu geçirmeyi temin edebilirim...
Sevgiler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Her türlü soru, eleştiri, isteğinizi, görüşünüzü lütfen hakaret içermeyen cümlelerle yazın. Seve seve hepsine cevap veriyorum...