Lüsyen, Abdülhak Hamit Tarhan'ın hayatını anlatan bu biyografik romanda Hâmid'in hayatında önemli bir yere sahip olması dolayısıyla kitaba yön veren bir kadın...
Abdülhak Hâmid ismini tanımıyordum bu kitaba kadar açıkcası. Kendisi meşhur Makber şiirini yazan bir şair, memur, elçi, milletvekili... 85 yaşında vefat eden ' Şair- i Âzâm' Osmanlı nın son zamanları ve Cumhuriyetin ilk yıllarına tanıklık etmiş, bir çok önemli edebiyat adamının örneği olmuş, Atatürk'le yemek yemiş, bir çok tarihi olaydan etkilenmiş bir kişi. Bu nedenle tarih kitaplarından öğrendiğimiz Sevr , Mondros , Lozan Anlaşmaları, Meclisin kurulması , Halifeliğin kaldırılması gibi devletin mihenk taşları oluşurken arka planda o dönemin şairlerin, yazarların, halkın düşünce ve yaşayış tarzını öğrenmek açısından oldukça yararlı bir kitap olduğunu düşünüyorum.
O dönemi okurken insanların nasıl okumuş insana sanatçıya önem verdiklerini , fikirlerin nasıl çoğalıp yetiştiğini, insanlara hürmetin nasıl oluştuğunu anlıyor insan. Şimdiki dönemde hayal bile edemediğimiz bir ortam var bütün zorluklara rağmen. Bakın güzel bir evi nasıl tarif etmiş yazar o günü göz önünde tutarak:
O dönemi okurken insanların nasıl okumuş insana sanatçıya önem verdiklerini , fikirlerin nasıl çoğalıp yetiştiğini, insanlara hürmetin nasıl oluştuğunu anlıyor insan. Şimdiki dönemde hayal bile edemediğimiz bir ortam var bütün zorluklara rağmen. Bakın güzel bir evi nasıl tarif etmiş yazar o günü göz önünde tutarak:
- "Büyük Çamlıca'daki köşkleri gibi bir zamanlar adamakıllı saltanatlı olan, zarif eşya ve kıymetli çinilerle dolup taşan, nadide kütüphanesi ile göz kamaştıran bu yalı..."
Nadide kütüphane bir evin değeri olarak görülmekteymiş o zaman...
Lüsyen'le Hâmid 'in saklı kalmış aşkı ise Lüsyenin ona yazdığı mektuplardan ortaya çıkmış ... Hâmid 60, Lüsyen 18 yaşındayken başlayan bu aşk ikisinin de ölümüne kadar sürmüş. Birçok engellere rağmen ikisi de birbirinden vazgeçememişler. Ancak bu aşkı yazarın sadece belgelere dayanarak yazmak istemesinden dolayı, biraz kopuk bir anlatımı var kitabın. Yazar kendiliğinden birşey eklemek istememesinden ve bulunan mektupların çoğunluğunun Lüsyen e ait olması sebebiyle Hâmid in duygularını pek anlamak mümkün olmuyor Lüsyen e duyduğu hasret duygusu dışında. O duygunun da aşk mı yoksa ihtiyaç olduğunu anlamak zor... Hâmid in yazma coşkusu karısı öldükten sonra susmuş ve Lüsyen le tekrar başlamış yaşama sebebi... Lüsyen in sözlerinden:
- " 'Yaz' derdi bana, ' Yeryüzünde buna denk düşen hiç bir zevk ve saadet yoktur.' "
- " ' Sen varken kendimi ilahların âzâmı hissediyorum; sen insanların en âcizi bile değilim.' "
- " ' Aşk bir engeldir, ki ya aşmak veya tahrip etmek lazım; veyahut da huzurunda kalmak ve yok olmak.'"
Osmanlı nın çöküşü ve Cumhuriyet in kuruluşu nu görmüş bu adam aynı zamanda Osmanlı nın çöküşü gibi kendi hayatında da çöküşler başlasa da ömrünün sonuna kadar hep önemli bir adam olarak kalmış. Yazar aynı zamanda Hâmid in hayatıyla Osmanlı arasında paralellik kurmuş, tarihteki olayların onun hayatını da etkilemesi ve bazen tesadüfen aynı çöküşle ilerlemesini her daim hatırlatmış kitapta.
- " Sevenlerin olumladığı anlamıyla "her devrin adamı" idi o."
- " Bu yaştan sonra faşist, komünist, ateist olacak değildi ya... O ancak hedonist ( hayatının amacı haz almak olan kişi) olabilirdi."
- " O, çevresindeki kadın varlığıyla hayat bulan; daha doğrusu ölümü yenme kudretini kadınların zerkettiği yaşan coşkusundan alan bir erkekti."
Cumhuriyet ilan edildikten sonra da 1928'de milletvekili olmuş ve Atatürk ün bir davetinde şu ilginç diyalog geçmiş. İlginç bir anektod olduğu için uzun uzun paylaşmak istedim:
27 Nisan 1930, Ankara
- " Gazi, Türk kadınlarının kültürünün yükseltilmesi, onlara erkeklerle eşit haklar tanınması konusunda daha çok çalışılması gerektiğini söyledi.
Tam bu noktada Hâmid lafa girdi.
Diğer davetli eşlerinin yanında Lüsyen'i göstererek, ' Efendimiz,' dedi, ' Lüsyen cariyeniz, bu bakımdam Türk kadınlığının mükemmel bir örneğidir. Bu çeşit mevzularda kendisinden çok faydalanabilir.'
Eşiyle iftihar ediyor, Gazi'nin de Türklüğe gönül vermiş bu özel kadını takdir etmesini bekliyordu.
O arada, ' Var mıdır Türkler arasında böyle hanım?' sözünü de ağzından kaçırdı.
Hâmid'in ecnebi eşini yüceltmek için Türk kadınını aşağılaması, Gazi'nin affetmeyeceği bir hataydı.
O ana kadar büyük bir incelikle davetlilere iltifatlar etmiş iken son işittikleri karşısında birdenbire gözleri şimşeklendi.
Onu yakından tanıyanlar, kopacak fırtınanın habercisi olan serinliği hissettiler.
Cumhurreisi, kızıdığında lafa girerken kullandığı hitapla Hâmid'e, ' Beyefendi' diye seslendi.
' Estağfurullah Gazi hazretleri, bana ' Beyefendi' demeyiniz,' dedi Hâmid...
' Ya ne diyeyim?'
' Sadece adam deyiniz.'
' İşte onu diyemediğim için ' Beyefendi' diyorum ya...'
Hava buz kesti.
Herkes sustu.
Tabiat gazap kussa ancak böyle bir hayret ve bozguna yol açardı.
Ama bitmemişti. Gazi, Lüsyen'i göstererek, ' Bu mu Türk kadınlığının timsali olan kadın,' diye gürledi:
' Bu hanım, asla Türk kadınlığına örnek olamaz.'...
Hâmid in yıllar geçtikçe yaşlandıkça kendini yalnız hissetmesi şu cümleyle pek isabetli anlatılmış:
- " Belli ki ecel, kurbanını önce tenhaya çekiyor, sonra boğuyordu."
Türk Dil Kurultayında Atatürk ve Abdülhak Hâmid |
Latin Harflerinin kabul edilmesiyle tabi ki Osmanlıca ortadan kalkacak ve bu dilde yazılan eserler geçerliliğini kaybedecekti. İşte bu toplantıya katılan Hâmid:
- " Bir zamanlar nasıl sevdiği kadını hepten kaybetme noktasıne gelince onu kendi eliyle evlendirip yine hayatına yakın tutmayı başardıysa, şimdi de yazdığı dilin tarihe gömülüşüne bizzat destek verip yeni tarihe yakın durmayı seçiyordu. Ödeyeceği bedel, bir daha anlaşılamamak olacaktı."
- " Halbuki bir zamanlar Galatasaray'da Tevfik Fikret edebiyat dersine onun şiiriyle başlar; ' Türk edebiyatı öğrenmek demek, Hâmid'i bilmek demektir' derdi."
Soyadı Kanunu'nun kabul edilmesiyle Abdülhak Hâmid'in ismindeki değişikliğe tepkisi beni çok güldürdü okurken:
- Soyadından memnundu; lakin 'Hâmid' isminin 'Hamit' şekline çevrilmesinde hiç hoşlanmamıştı. Yine Bebek'te geçirdikleri o yaz, ziyaretine gelenlere, 'Bu yaşımda peşime bir 'it' taktılar,' diye latife etmişti.
Kitapta arka planda geçen tarihe tanıklık duygusu, fotoğraflar bende büyük heyecan uyandırmasına rağmen, kitabın esas konusunu teşkil eden Lüsyen le Hâmid in aşkı konusunda yazar kadar heycanlamadım aslına bakılırsa... Aralarındaki aşktan daha çok iki taraf için de farklı duygular olduğunu düşündüm... Sanırım hikayelerin toparlanıp tarih sırasına göre sıralanması duygusu da kitaba hayran kalabilecekken bunu engelledi. Başları daha akıcı ve içine alan bir hikaye ile başlasa da sonraları mektuplar ve şiirlerin ard arda sıralanması beni sıktı açıkcası. Osmanlıca şiirlerin Türkçe ye çevrilmesiyle aynı duyguyu yakalayamadığım için de bu kitaba tam puan veremiyorum. Ama tarihi birçok kişi ve olayı daha önce hiç görmediğim bir pencereden anlatması, Can Dündar ın o belgesel sunarken ki ses tonunu adeta kitabı okurken de duyabilmeniz ve büyük bir edebiyat adamını çok yakından tanımanız bu kitabı okunabilir kılan önemli unsurlardan...
Lüsyen, okuma listemde olan bir kitap. Hakkında daha da fazla bilgi edinmem çok iyi oldu :)
YanıtlaSilPaylaşım için teşekkürler! :)
Okuduktan sonra da yorumlarınızı beklerim. Bakalım benzer noktalarımız var mı
Silokumak istiyorum umarım sıkılmam =)
YanıtlaSilhayır sıkıcı değil kesinlikle
SilCan Dündar'ı çok severim .. Yağmurdan sonra kitabını okumaya çalıştım çok sıkıldım, tavsiyeniz üzerine listeme ekledim kitabı
Siliyi okumalar o zaman
SilBlog okudukça ne kadar fazla okumam gereken kitap olduğunu görüyorum. Lüsyen'i geçen sene migrosun %40 indiriminden almıştım =) Henüz okumak nasip olmadı ama Can Dündar'la Rosenbergler Ölmemeli oyununun çıkışında tanışma fırsatı buldum. Konuşmanın bitiminde hepimizin tek tek elini sıktı. Bilirsin bazıları fazla yükseklerde uçar.
YanıtlaSilne güzel bir kitabı daha okuma listene aldırdıysam:) Can Dündar ın öyle alçakgönüllü olduğunu tahmin edebiliyorum. Tartışma programlarında filan gergin ortamlarda bile kendini koruyabiliyor çok kendiyle barışık kompleksleri olmayan bir insan gerçekten. o bakımdan hayran oldum
Siltavsiye edeceğim kitaplardan.yalnız Abdülhak hamdi ve eşi çok bencil sürekli devlet hazinesinden para çekip duruyorlar hatta kitabın bir yerinde lüsyenin eşi öldükten sonra maaşı devlet lüsyene veriyor ona rağmen süsüne yetmiyor işte insanlar böyle kimileri devlet hazinesinden para çekip zevklerine harcar kimiside ATATÜRK gibi mallarını devlet hazinesine bağışlar bu kitabı okuduktan sonra ATATÜRK e olan sevgim katlandıkça katlandı
YanıtlaSil