En sevdiğim filmin bu blogta sadece eskiden seyrettiğim için olmaması bana haksızlık gibi geldi. Görüntüleri, müzikleri, hikayesi, küçük mesajları herşeyiyle çok seviyorum bu filmi. Kaç kere izlesem de bıkmam... Çok orjinal bir kurgusu şirin bir durumu var bu filmin...Amelie'nin hayal gücü yarattığı kendine has dünyası ve en önemlisi hayattaki çok tanıdık ayrıntılara yer vermesi beni en çok etkileyen tarafları... İzlemeyenler mutlaka bir izlesin. Ya çok sevecek ya da nefret edeceksiniz. Sonuçları bana da bildirin:) Şimdi bir kaç müzik bir kaç bilgi paylaşmak isterim filmle ilgili...
Amélie (Özgün adı: Le Fabuleux Destin d'Amélie Poulain, Tr.: Amélie Poulain'in Masalsı Kaderi), Audrey Tautou’nun başrolünde olduğu, Jean-Pierre Jeunet filmi. Fransız yapımı bu romantik komedi, Jeunet ve Guillaume Laurant tarafından yazılmıştır. Montmartre’de geçen film, modern Paris hayatının idealize edilmiş, alaycı bir yorumudur.
Konusu:
Amélie Poulain, bir doktor olan babası tarafından diğer çocuklardan,
kalp hastalığı olduğu gerekçesiyle, uzak yetiştirilen bir çocuktur.
Aslına bakılırsa babasının yanlış bir teşhisidir bu, çünkü Amélie’nin
babasıyla kurduğu nadir fiziksel temas babasının sağlık kontrolleriyle
gerçekleşmektedir ve bu kontroller sırasında Amélie heyecanlanmakta,
kalp atışı hızlanmaktadır. Amélie’nin annesiyse, en az babası kadar
nevrotik bir kadındır. Amélie küçük bir çocukken, annesi, Notre Dame
Kilisesi’nin tepesinden atlayan bir kadının üzerine düşmesi sonucu vefat
etmiştir. Böylece babası daha da sessiz ve silik biri olmuş, kendisini
eşi için ilginç bir anıt mezar düzenlemeye adamıştır. Amélie de bu
yalnızlığın ortasında kendini eğlendirebilmek için, oldukça ilginç ve
derin bir hayalgücü geliştirmiştir.
Büyüdüğünde, Amélie Montmartre’da bir café olan ve eski bir sirk
göstericisi tarafından yönetilip, birçok ilginç kişinin çalıştığı Çift Değirmen’de
garson olarak çalışmaya başlar. 22 yaşındayken, Amélie için hayat
oldukça basittir; kahramanımız birkaç başarısız romantik ilişki denemesi
sonucunda, kendisini crème brûlées’siyle bir çaykaşığı ile oynamak, gün
ışığında Paris’te yürüyüşe çıkmak, St. Martin’s Kanalı’nda taş
sektirmek, yüzeyi hoşuna giden taşları toplamak gibi çeşitli küçük
zevklere adamış ve hayalgücünü tamamen serbest bırakmıştır.
Hayatı, Prenses Diana’nın
öldüğü gün değişmeye başlar. Haberlerden duyduğu şoku takiben yaşadığı
bir dizi olay sonucunda, gevşemiş bir banyo fayansının arkasında, bir
çocuğun yıllar önce saklamış olduğu metal bir kutu bulur ve bu kutunun
sahibini aramaya başlar. Bu arayış içerisinde kendisiyle bir anlaşma
yapar; eğer kutunun sahibini bulursa, hayatını iyiliğe adayacaktır.
Bulamazsa da… Ne yapalım.
Pek çok yanlış tahminin ardından, kendisiyle aynı apartmanda yaşayan
“kristal adam” lakaplı ressam Raymond Dufayel’in yardımıyla, kutunun
gerçek sahibini bulur ve çeşitli numaralarla kutuyu sahibine iletir.
Ardından adamı gözler ve üzerinde yarattığı mutluluğu görünce, diğer
insanların hayatında güzel şeyler yapmaya karar verir. Bu Amélie’yi
gizli bir adalet sağlayıcı ve koruyucu melek yapar hayatına etki ettiği
insanların gözünde. Babasının hep hayalinde olan dünya turuna çıkmasını
sağlar, iş arkadaşlarına, apartmanın yöneticisine, manavın çırağı
Lucien’e gizlice pek çok iyilik ve sürpriz yapar.
Ancak Amélie diğer insanlarla ilgilenirken, kimse kendisiyle
ilgilenmemektedir. Başkalarının mutluluğu yakalaması için uğraşırken,
kendi yalnızlığını sorgulamaya başlar. Bu sorgulama, pasaport için
fotoğraf çekilen fotoğraf kulübelerinden, kenara atılmış, yabancılara
ait vesikalık fotoğrafları toplayan, tuhaf karakter Nino Quincampoix ile
olan bağıntısını görünce daha açık ve rahatsız edici olmaya başlar. Her
ne kadar Nino’yu kendi yöntemleriyle pek çok dolambaçlı şekilde
cezbetmeye çalışsa da, özünde utangaçtır ve Nino’ya yaklaşamamaktadır.
Ancak Raymond’ın öğütleri sonunda, başkalarının mutluluğu için
uğraşırken kendi mutluluğunu da elde edebileceğini öğrenir... (vikipedi)
Bu da Fragman
Bu da En Sevdiğim Müziklerinden...En sevdiğim müzisyenlerden biri yapmış tam olmuş:)
Vee en son da bayılıp aldığım Amelie defterim:)
-Bitti-
Ben de çok severim bu filmi :)
YanıtlaSilÇok şirin...
çok güzel gerçekten:)
Sile herhalde benim de en sevdiklerimden.
YanıtlaSil:)
fransız sineması delisiyim ayrıca.
:)
sana diyim bak şunları izle.
1. les amants du pont neuf
2. trois coluleurs:bleu
3. le grand bleu.
:)
tamam bakarım tşk ederim:)
Silİlk izlediğimde, "Ehhh." falan olmuştum.
YanıtlaSilFakat ikinci izlediğimde, ben de bittim.
Çok tatlı yahu.
Bir de, en sevdiğin filmle ilgili keşke senin düşüncelerini tam anlamıyla alsaydık. Yani, keşke kendi kelimelerinle nitelendirseydin filmi. Teşekkürler bilgilendirme için de ama, Fransızlar işi biliyor. ehehe.
Filmin konusunu özetlemeyi sevmiyorum o yüzden anlatmadım zaten bayıldığım şey ayrıntılar onu da seyrederek anlamak lazım:) Evet fransızlar ın filmleri güzel oluyor:)
SilGözüme çarptı bu yazı.
YanıtlaSilBenim de favori filmlerim arasındadır Amelie. Ve filmin kendisi ayrı müzikleri ayrı güzeldir kanımca :D
evet müzikleri de filmleri de kadar güzel. bir de sanat yönetmeni çok başarılı yoksa böyle bir film çıkmazdı sanırım
Sil