13 Temmuz 2012

En Sevdiğim Film

En sevdiğim filmin bu blogta sadece eskiden seyrettiğim için olmaması bana haksızlık gibi geldi. Görüntüleri, müzikleri, hikayesi, küçük mesajları herşeyiyle çok seviyorum bu filmi. Kaç kere izlesem de bıkmam... Çok orjinal bir kurgusu şirin bir durumu var bu filmin...Amelie'nin hayal gücü yarattığı kendine has dünyası ve en önemlisi hayattaki çok tanıdık ayrıntılara yer vermesi beni en çok etkileyen tarafları... İzlemeyenler mutlaka bir izlesin. Ya çok sevecek ya da nefret edeceksiniz. Sonuçları bana da bildirin:) Şimdi bir kaç müzik bir kaç bilgi paylaşmak isterim filmle ilgili...


Amélie (Özgün adı: Le Fabuleux Destin d'Amélie Poulain, Tr.: Amélie Poulain'in Masalsı Kaderi), Audrey Tautou’nun başrolünde olduğu, Jean-Pierre Jeunet filmi. Fransız yapımı bu romantik komedi, Jeunet ve Guillaume Laurant tarafından yazılmıştır. Montmartre’de geçen film, modern Paris hayatının idealize edilmiş, alaycı bir yorumudur.
Konusu:
Amélie Poulain, bir doktor olan babası tarafından diğer çocuklardan, kalp hastalığı olduğu gerekçesiyle, uzak yetiştirilen bir çocuktur. Aslına bakılırsa babasının yanlış bir teşhisidir bu, çünkü Amélie’nin babasıyla kurduğu nadir fiziksel temas babasının sağlık kontrolleriyle gerçekleşmektedir ve bu kontroller sırasında Amélie heyecanlanmakta, kalp atışı hızlanmaktadır. Amélie’nin annesiyse, en az babası kadar nevrotik bir kadındır. Amélie küçük bir çocukken, annesi, Notre Dame Kilisesi’nin tepesinden atlayan bir kadının üzerine düşmesi sonucu vefat etmiştir. Böylece babası daha da sessiz ve silik biri olmuş, kendisini eşi için ilginç bir anıt mezar düzenlemeye adamıştır. Amélie de bu yalnızlığın ortasında kendini eğlendirebilmek için, oldukça ilginç ve derin bir hayalgücü geliştirmiştir.
 
Büyüdüğünde, Amélie Montmartre’da bir café olan ve eski bir sirk göstericisi tarafından yönetilip, birçok ilginç kişinin çalıştığı Çift Değirmen’de garson olarak çalışmaya başlar. 22 yaşındayken, Amélie için hayat oldukça basittir; kahramanımız birkaç başarısız romantik ilişki denemesi sonucunda, kendisini crème brûlées’siyle bir çaykaşığı ile oynamak, gün ışığında Paris’te yürüyüşe çıkmak, St. Martin’s Kanalı’nda taş sektirmek, yüzeyi hoşuna giden taşları toplamak gibi çeşitli küçük zevklere adamış ve hayalgücünü tamamen serbest bırakmıştır.
Hayatı, Prenses Diana’nın öldüğü gün değişmeye başlar. Haberlerden duyduğu şoku takiben yaşadığı bir dizi olay sonucunda, gevşemiş bir banyo fayansının arkasında, bir çocuğun yıllar önce saklamış olduğu metal bir kutu bulur ve bu kutunun sahibini aramaya başlar. Bu arayış içerisinde kendisiyle bir anlaşma yapar; eğer kutunun sahibini bulursa, hayatını iyiliğe adayacaktır. Bulamazsa da… Ne yapalım.

Pek çok yanlış tahminin ardından, kendisiyle aynı apartmanda yaşayan “kristal adam” lakaplı ressam Raymond Dufayel’in yardımıyla, kutunun gerçek sahibini bulur ve çeşitli numaralarla kutuyu sahibine iletir. Ardından adamı gözler ve üzerinde yarattığı mutluluğu görünce, diğer insanların hayatında güzel şeyler yapmaya karar verir. Bu Amélie’yi gizli bir adalet sağlayıcı ve koruyucu melek yapar hayatına etki ettiği insanların gözünde. Babasının hep hayalinde olan dünya turuna çıkmasını sağlar, iş arkadaşlarına, apartmanın yöneticisine, manavın çırağı Lucien’e gizlice pek çok iyilik ve sürpriz yapar.

Ancak Amélie diğer insanlarla ilgilenirken, kimse kendisiyle ilgilenmemektedir. Başkalarının mutluluğu yakalaması için uğraşırken, kendi yalnızlığını sorgulamaya başlar. Bu sorgulama, pasaport için fotoğraf çekilen fotoğraf kulübelerinden, kenara atılmış, yabancılara ait vesikalık fotoğrafları toplayan, tuhaf karakter Nino Quincampoix ile olan bağıntısını görünce daha açık ve rahatsız edici olmaya başlar. Her ne kadar Nino’yu kendi yöntemleriyle pek çok dolambaçlı şekilde cezbetmeye çalışsa da, özünde utangaçtır ve Nino’ya yaklaşamamaktadır. Ancak Raymond’ın öğütleri sonunda, başkalarının mutluluğu için uğraşırken kendi mutluluğunu da elde edebileceğini öğrenir... (vikipedi)

Bu da Fragman

 

Bu da En Sevdiğim Müziklerinden...En sevdiğim müzisyenlerden biri yapmış tam olmuş:)



  Vee en son da bayılıp aldığım Amelie defterim:)



-Bitti-



8 yorum:

  1. Ben de çok severim bu filmi :)
    Çok şirin...

    YanıtlaSil
  2. e herhalde benim de en sevdiklerimden.
    :)
    fransız sineması delisiyim ayrıca.
    :)
    sana diyim bak şunları izle.
    1. les amants du pont neuf
    2. trois coluleurs:bleu
    3. le grand bleu.

    :)

    YanıtlaSil
  3. İlk izlediğimde, "Ehhh." falan olmuştum.
    Fakat ikinci izlediğimde, ben de bittim.
    Çok tatlı yahu.
    Bir de, en sevdiğin filmle ilgili keşke senin düşüncelerini tam anlamıyla alsaydık. Yani, keşke kendi kelimelerinle nitelendirseydin filmi. Teşekkürler bilgilendirme için de ama, Fransızlar işi biliyor. ehehe.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Filmin konusunu özetlemeyi sevmiyorum o yüzden anlatmadım zaten bayıldığım şey ayrıntılar onu da seyrederek anlamak lazım:) Evet fransızlar ın filmleri güzel oluyor:)

      Sil
  4. Gözüme çarptı bu yazı.

    Benim de favori filmlerim arasındadır Amelie. Ve filmin kendisi ayrı müzikleri ayrı güzeldir kanımca :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. evet müzikleri de filmleri de kadar güzel. bir de sanat yönetmeni çok başarılı yoksa böyle bir film çıkmazdı sanırım

      Sil

Her türlü soru, eleştiri, isteğinizi, görüşünüzü lütfen hakaret içermeyen cümlelerle yazın. Seve seve hepsine cevap veriyorum...